Câhiliyye ve Hilm

Câhiliyye ve Hilm

Câhiliyye ve Hilm:



Kimilerine göre câhiliyye' ‘hilm'in karşıtıdır.
‘Hilm' sözlükte, düşünerek hareket etme (teenni), sakinlik, yumuşak huyluluk,
ahlâk ve karakter sağlamlığı, çok duygusal olmama, tedbirli davranma ve ılımlı
olma gibi anlamlara gelir.

‘Câhillik' ise bütün bu ahlâkî davranışların
zıddıdır. Câhiliyye ‘hilm' sahibi olmama durumudur. ‘Hilm' sahibi olma bir
anlamda ‘medeni' insan olma sıfatıdır. Bunun tam karşıtı olan câhillik ise,
azgın, arzularının esiri, taşkın içgüdülerine uyan, aceleci bir karakteri olan,
olgun davranışlardan yoksun, vahşi ve kaba kimsedir.

Câhiliyye dönemi insanı, şirkten arınmış şekilde
tevhîdî Allah inancından uzak olduğu için gerçek bilgiden, barış ve sakinlikten,
adâletli bir sistemdan mahrumdur. O yüzden o dönemin insanı vahşi ve kabaydı.
Kuvvetliler zayıfları eziyordu. Eline güç geçirenler başkalarına haksız yere
saldırabiliyordu. Hak hep kuvvetlinindi. İnsanlar birbirine sevgi ve saygı
değil, kan bağı ve çıkar bağı bağlıyordu. Yaptıkları yanlışların farkında bile
değillerdi. Şiddet ve saldırganlığı erdem sayıyorlardı. Cehâletleri yüzünden
putlara ilâh diye tapınıyor ve onlardan kaynaklandığını sandıkları bir dine
inanıyorlardı.

Câhiliyye, iyiyi kötüden ayırmasını bilmeyen bir
anlayışın adıdır. Bu anlayışa sahip olanlar kör bir inat üzerindedirler. Onlar
gerçeğe karşı kör ve sağır gibi davranırlar. İslâm öncesi müşrikler öylesine kin
ve saplantı içerisinde idiler ki, bu yüzden sonu gelmez kavgaların, kan
dâvâlarının, şiddet ve baskınların arkasından koşup duruyorlardı.

İslâm ile şereflenen ashâb câhiliyye dönemine
ait her şeyi terkettiklerini söylerken, câhiliyyenin kibir ve taassubunu,
sürekli sürtüşmeye yol açan kabilecilik anlayışını, kaba ve hayırsız barbar
davranışlarını, vahşi karakterini ve putçuluğuna ait her şeyi kasdediyorladı.
Nitekim Habeşistan'a hicret eden Ca'fer İbn Ebî Tâlib (r.a.) oradaki krala: "Ey
hükümdar! Biz câhiliyye düşüncesine sahip kimselerdik; putlara tapar, ölü hayvan
eti yer, fuhuş yapardık. Akrabalık bağlarını keser, komşu haklarına uymazdık,
içimizde güçlü olanlar zayıfların (hakkını) yerdi . İşte biz böyle iken, Allah
(c.c.) bize içimizden bir elçi günderdi…" (İbn Hişam, 1/336)

Kur'an; câhil, câhiliyye, câhillik etme
kelimelerini farklı yerlerde benzer anlamlarda kullanmaktadır. Bu
kullanımlardaki ortak nokta, cehâletin yanlızca bilgisizlik olmadığı,
düşüncesizce haraket etme, işin doğrusu dururken yanlış yapma, ilme değil de
zanna (sanrılara) ve hayallere (ümniyye'ye) dayanma ön plana çıkmaktadır. Zaten
böyle yapmak câhillerin davranış özelliğidir.

Hz. Mûsâ (a.s.) İsrailoğullarını denizden ve
Firavunun zulmünden kurtardıktan sonra, onlar puta tapan bir kavim (topluluk)
gördüler ve Hz. Mûsâ'dan gördükleri gibi bir tanrı istediler. Hz. Mûsâ (a.s.)
onların bu yanlış isteklerine "Siz gerçekten câhillikte bulunan bir
kavimsiniz" dedi (7/A'râf, 138). Hz. Mûsâ gibi bir Allah rasûlünün yanında
iken putları ilâh diye istemek câhillikten başka bir şey olamazdı.

Hz. Hûd'dan (a.s.), fakir kimseleri yanından
kovmasını isteyenlerin tutumu (11/Hûd, 29), kadınları bırakıp da erkeklere
şehvetle giden Lût (a.s.) kavminin çirkin işleri, putlara tapmaktan vazgeçmeyen
ve peygamberini tehdit eden Âd kavminin davranışı cehâletten başka bir şey
değildir (46/Ahkaf, 23; 6/En'âm, 111).

Hz. Yûsuf (a.s.) kardeşlerinin kendisini kuyuya
atmalarını ve onun hakkında kötülük düşünmelerini ‘câhillik' diye
nitelendiriyor. Çünkü kardeşleri bu yaptıklarının ne denli kötü olduğunu,
kendilerine pek çok zarar verdiğini hesap etmemişlerdi, bu konuda câhil
olmuşlardı. (12/Yûsuf, 89). Allah'tan başkasına kulluk edenler câhillerdir:
"De ki: Ey câhiller, Allah'ın dışında bir başkasına kulluk etmemi mi
emrediyorsunuz?" (39/Zümer, 64)

Allah'ın vahy yoluyla bildirdiği âyetlerinden
yüz çevirenler, yaptıkları hatanın farkında değillerdir. Allah'ın dışında başka
tanrılara ibâdet yaparak elde ettikleri zararı hesap etmiyorlar. Allah'a
ibâdette bulunarak elde edecekleri mükâfatları da bilmiyorlar. Bu konuda
duyarsız ve Hakk'a karşı boşuna kör ve sağır gibi davranıyorlar.

Hz. Mûsâ (a.s.) kavmine "Allah (c.c.) size bir
sığır boğazlamanızı emrediyor" deyince onlar, "bizimle alay mi ediyorsun?"
dediler. Hz. Mûsâ'nın cevabı şöyle oldu: "Ben câhillerden olmaktan Allah'a
sığınırım." (2/Bakara, 67). Allah (c.c.) adına yalan uydurmak O'nun
emretmediği bir şeyi O'nun adına ortaya atmak ve O'nun adına din ve yeni ibâdet
türleri uydurmak câhilliğin ta kandisidir. Hz. Nûh (a.s.)'a inanmayan ve
kurtuluş gemisine binmeyen inkârcı oğlu için af dileyince Allah (c.c.) onu
uyararak şöyle demişti: "O kesinlikle senin ailenden değildi. Çünkü o salih
(doğru) olmayan bir iş yaptı. Öyleyse hakkınde bilgin olmayan bir şeyi benden
isteme. Gerçekten, câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum." (11/Hûd,
46)

Cahâlet, câhillik her zaman kişiye kötülük
yaptırır, günah işletir. Böyleleri eğer tevbe ederlerse, Allah (c.c.) onların
tevbesini kabul eder (4/Nisâ, 17; 6/En'âm, 54). Allah (c.c.) gönderdiği âyetlere
iman ettiği halde kimileri câhillikleri ve yaptıklarının sonunu düşünmemeleri
nedeniyle hataya düşebilirler (16/Nahl, 119). Kur'an diyor ki: "Ey iman
edenler! Eğer bir fâsık (günahtan korkmayan, açıktan günah işleyen) birisi size
bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa cehâlet sonucu (farkında olmadan) bir
topluluğa kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz."
(49/Hucurât, 6)

Mü'minler, kulaktan dolma mâlûmatla, uydurma
haberlerle ve sağlam bir delile dayanmayan bilgilerle bir şey ve kişiler
hakkında hüküm vermemeliler. Cehâletle verilen kararlar isabetli olmazlar.
Kur'an'ın câhil dediği kimseler, insanın yeryüzündeki konumunu idrâk etmeyen,
kaba ve sert, iyi düşünmekten ve akıllı uslu hareket etmekten mahrum
kişilerdir. Onlar yaptıklerı işleri, gösterdikleri davranışları sağlam bir
bilgiye uyarak yapmazlar. Kendi hevâlarına ve doğru sandıkları hayallerine
uyarlar. Bu nedenle hem bilgisizce hatalara düşerler hem de davranışlarıyla bir
sürü zarara yol açarlar. Hatta cehâletleri yüzünden, Allah'ın âyetlerinden yüz
çevirir, elçilere ve onların tebliğ ettiklerine aldırmazlar, dünyada ve âhirette
pek çok zarara uğrarlar. Bütün bu tutum ve davranışlar ‘câhilliye' ahlâkıdır.

Allah'a hakkıyla kulluk yapan güzel insanlar,
yeryüzünde vakarla, alçak gönüllü ve ciddiyetle yürürler. Câhiller kendilerine
sataştığı zaman da yüksek bir olgunlukla, onların seviyesinde inmeden ‘selâm'
der ve geçerler (25/Furkan, 63). Allah (c.c.) Peygamberimiz'e şöyle emrediyor:
"Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslâma) uygun olan örfü emret ve
câhillerden yüz çevir." (7/A'râf, 199)