Câhiliyye, Allah'ı İdrâk Edememe İdeolojisidir

Câhiliyye

Câhiliyye, Allah'ı İdrâk Edememe İdeolojisidir:



Câhiliyye, cehâlet mantığı üzerine kurulu dünya
görüşünün, tutum ve davranışların genel adıdır. Bu görüşe sahip olanların
davranışlarına câhilî düşünceler ve inançlar yön verir. Onlar sağlam bir
bilgiye, insanı hakka ve en doğru bir yola götürecek bir ilme sahip olmadıkları
için kendi hevâlarının ölçüsünü doğru sanırlar. O yüzden putlara tapmayı,
peygamberlere ve Allah'ın âyetlerine karşı gelmeyi doğru zannederler. Zenginlik
ve servetin üstünlük olduğunu düşünür ve yoksullarla bir arada bulunmak
istemezler (11//Hûd, 20). Mü'minler, sabırlı, ağırbaşlı, teenni ile, düşünerek
hareket ederlerken; câhiller, ‘câhiliyye hamiyeti/câhillik gayreti'yle
davrandıkları için, sert ve kaba, düşüncesiz ve hafif meşrep davranırlar.
Yerli-yersiz öfkelenirler, kızgınlık ve gazap sahibidirler. Bu yüzden Hakk'a ve
adâlete göre iş yapamazlar.

Kur'an buna ‘câhiliyye hamiyyeti' demektir.
İnkârcılar kalplerine bu câhiliyye çabasını koydukları zaman Allah (c.c.) da
mü'minler üzerine ‘sekine/kalbi sâkinleştirici'sini indirir ve onları ‘takvâ
sözüne/tevhid kelimesine' bağlı tutar (48/Fetih, 26).

Yukarıda geçtiği gibi ‘câhiliyye' yalnızca
İslâmdan önceki müşriklerin hayatının adı değildir. Kişilerin İslâmî
hayatlarından önceki yaşantılarına da ‘câhiliyye' denilir. Bununla beraber
câhiliyye, cehâlet üzerine kurulu bütün tutum ve davranışların, İslâm'dan
kaynaklanmayan bütün sistemlerin, bütün hükümlerin genel adıdır. Çünkü İslâm ve
ona ait hükümler Allah'tan gelen sağlam bir ilme, diğerleri ise insanların
hevâlarından kaynaklanan zanlara dayanır.

Câhilî davranışlar her devirde ve her yerde
görülebilir. Câhil kimselerin özelliklerine bakarsak, câhiliyyenin her zaman ve
her yerde olabileceğini daha rahat anlarız. Medine döneminde olan şu olay
ilginç bir örnektir. Bu olay üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) her zaman gündeme
gelebilecek câhiliyye davranışlarına dikkat çekmiş ve ümmetini uyarmıştır.
Câhiliyye döneminde birbirlerine düşman olan ve uzun seneler boyu süren kan
dâvâları sebebiyle birbirlerine saldıran Evs ve Hacrec kabileleri müslüman
olduktan sonra kardeş oldular ve düşmanlığa son verdiler. Bir gün onların tatlı
tatlı sohbetlerini gören ve bunu kıskanan bir Medineli yahudi birisini
göndererek onlara eski günlerini hatırlatmalarını söyledi. O gönderilen kişi de
denileni yapınca her iki taraf silaha sarılarak savaşa kalkıştılar. Bunu öğrenen
Peygamberimiz (s.a.s.): "Ey müslümanlar! Allah, Allah ! (Allah'tan korkun),
ben aranızda iken, Allah (c.c.) size hidâyet verdikten sonra birbirinizi
câhiliyyeye mi davet ediyorsunuz?…" (İbn İshak, nak. İbn Hişam 2/555-556)

Bilâl-i Habeşî'ye (r.a.) ‘siyah kadının oğlu'
diyerek hakaret eden Hz. Ebû Zerr'e (r.a.) Peygamberimiz (s.a.s.): "Onu
annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sende hâlâ câhiliyye ahlâkı
bulunmaktadır." (Buhârî, İman 22)

Yine Peygamberimiz (s.a.s.) câhiliyye dâvâsı;
câhiliyye zamanında gibi kavmiyyetçilik ve asabiyye güdenler için ‘bizden
değildir' demektedir (Müslim, İmâre, 53 hadis no: 1848; Buhârî, Cenâiz 39)
"Ümmetimin içinde câhiliyye döneminden kalma, tamâmen terkedemeyecekleri dört
âdet vardır: Asâletleriyle övünmek, başkalarının soyuna dil uzatmak, yıldızlar
vesilesiyle yağmur istemek, ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak."
(Müslim, Cenâiz 29, hadis no: 934)

Kur'an, müslüman kadınlara ‘câhiliyye
döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın' diyor (33/Ahzâb, 33). Mü'minler,
inançta, düşüncede, ahlâk ve davranışlarda, karar vermede ve insanlarla
ilişkilerde Allah'ın indirdiği hükümlere uyarlar. Câhiliyye düşüncesine sahip
olanlar ise Allah'ın hükümlerini tanımazlar, onları beğenmezler ve kendi
hevâlarına uyarlar. Kur'an şöyle diyor: "Onlar hâlâ câhiliyye'nin hükmünü mü
arıyorlar? Kesin bir bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha
güzel olan kimdir?" (5/Mâide, 50)