Fecir | Konular | Kitaplar

İsimlere ve Sıfatlara Bakış Açısı  

İsimlere ve Sıfatlara Bakış Açısı



İsimlere ve Sıfatlara Bakış Açısı: 



Bu bakış açısına vakıf olmak, varlığın yaratma ve idare olarak en güzel
isimlerle ve en yüce sıfatlarla alakalı olduğunu bilmektir. Varlık onlarla
irtibatlıdır. Çünkü alem içindeki her şey ile isim ve sıfatların eserlerinin
bazılarından ve onların gerekli kıldıklarındandır.



İşte bu, bilgilerin en yücesi ve en şereflilerindendir. Allah'ın her ismine has
özel bir sıfatı vardır. Çünkü Onun isimleri övülen kemâl sıfatlarıdır. Ve her
bir sıfatın ise bir gereği vardır.



Fiil, ya lazımdır (=geçişsiz) yada muteaddidir (=geçişli). Muteaddi fiilin, bir
mef'ule taalluk etmesi gerekir. Bu, onun için zaruridir. İşte bu Onun
yaratmasında, yönetmesinde, mükafat vermesinde ve cezalandırmasında tecelli
eder. Ve bunların hepsi,  Esmâu'l-Hüsnâ'nın eserleri ve gerekli kıldıklarıdır.



 Yüce Allah'ın isimlerini, isimlerinin sıfatlarından ve manalarından ta'til
etmek; sıfatları, fiillerden ve gerekli kıldıklarından ta'til etmek ve fiilleri
mef'ullerinden ta'til etmek mümkün değildir. Nitekim yüce Allah'ın fiillerinden
mef'ulünü, sıfatlarından fiillerini, isimlerinden sıfatlarını ta'til etmek ve
isimlerini ve sıfatlarını zatından ta'til etmek mümkün değildir.



Yüce Allah'ın vasıfları kemâl sıfatlar, fiilleri de hikmet ve maslahatlar,
isimleri ise en güzel isimler olduğuna göre, O'nun hakkında onları sonuçlarından
ayrı düşünmek imkansızdır. İşte bundan dolayı Yüce Allah emrini, yasağını,
mükafat vermesini ve cezalandırmasını ta'til eden kimseyi kınamıştır. Çünkü bu
kimse böyle yaparak Yüce Allah'ı layık olmadığı ve münezzeh olduğu şeye nisbet
etmiştir. Bu ise Yüce Allah hakkında hükmeden kimsenin kötü hükmüdür. Kim yüce
Allah'ı buna nisbet ederse Allah'ı şanına yakışacak bir şekilde taktir edip
tanıyamamış ve Onu hakkıyla ta'zim edememiştir.



Nitekim yüce Allah; nubuvveti, resullerin gönderilmesini ve kitapların
indirilmesini inkar eden kimse hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah'ı (şanına yakışacak bir şekilde) hakkıyla tanımadılar. Çünkü ‘Allah
hiçbir insana bir şey indirmedi' dediler."[1]



Ve ahireti, kulların mükafatlandırılmasını ve cezalandırılmasını inkar eden
hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah'ı (şanına yakışacak bir şekilde) hakkıyla tanımadılar. Kıyamet günü bütün
yeryüzü Onun kabzasındadır, gökler ise O'nun sağ eli ile dürülmüş olacaktır"[2]    



Salihler ve günahkarlar, mü'minler ve kafirler gibi zıtları eşit görmeyi caiz
gören kimse hakkında Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, iman edip
salih amel işleyen kimseler  ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm
veriyorlar."[3]



Yüce Allah, bunun, Zatına layık olmayan kötü bir hüküm olduğunu bildirmiştir.
O'nun isimleri ve sıfatları bu kötü hükümden berîdir.



Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Yoksa siz, Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve sizin bize gerçekten
döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz? Melik ve Hakk olan Allah'ın şanı yücedir!
O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O yüce Arşın Rabb'idir."[4]
Bu zandan ve hesaptan da yüce Allah'ın isimleri ve sıfatları berîdir.



Bunun benzeri âyetler Kur'an da çoktur. Yüce Allah o âyetlerde isimlerinin ve
sıfatlarının gerekli kıldıklarının hilafına olanı kendi Zatından nefyetmektedir.
Çünkü bunlar isimlerinin ve sıfatlarının noksan ve sonuçsuz olmalarını
gerektirmektedir.



Böyle olunca da Yüce Allah'ın el-Hamîd ve el-Mecîd[5]
ismi, emrolunmayacak, nehyolunmayacak, mükafatlandırılmayacak ve
cezalandırılmayacak bir şekilde  boşu boşuna ihmal edilmiş ve başıboş
salıverilmiş olarak insanın terk edilmesini men etmektedir. el-Hâkim[6]



ismi de aynı şekildedir ve noksanlıktan berîdir.



el-Melik ve el-Hayy[7]
isimleri de fiilden atıl olmayı men etmektedir. Bilakis hayatın hakikati mutlak
fiildir. Ve her diri faal (=birçok fiil işleyendir. Yüce Allah'ın, el-Hâlık ve
el-Kayyûm olması O'nun hayatını ve sıfatlarının vacib kıldıklarını gerekli
kılmaktadır. es-Semî ve el-Basîr isimleri işitileni ve görüleni gerektirir. el-Hâlık
ismi mahlûku gerektirir.



Aynı şekilde er-Rezzâk[8]
sıfatı da mahlûku gerektirir.  el-Melik isimi hükmetmeyi, tasarruf da bulunmayı,
yönetmeyi, vermeyi, men etmeyi, ihsanda bulunmayı, adaleti, mükafat vermeyi ve
cezalandırmayı gerektirmektedir.



el-Berr, el-Muhsin, el-Mu'tî, el-Mennân[9]
ve diğer isimleri, eserlerini ve vacib kıldıklarını gerektirmektedir. Bu
bilindiği zaman diğerleri de idrak edilir. el-Gaffâr, et-Tevvâb ve el-Afuvv yüce
Allah'ın isimlerindendir.



Ve bu isimler için taalluk edecekleri fiiller, lazımdır. Şöyle ki; mağfiret
olunacak günah, kabul olunacak tevbe ve affolunacak cinayet lazımdır.



el-Hâkim ismi için kendisinde hükmünün  zuhur edeceği bir taalluk lazımdır. Bu
isimlerin eserleri için gerekli kıldıklarıdır. Çünkü el-Hâlık için mahlûk, er-Razzâk
için rızıklanan, el-Mu'tî için alan ve el-Mâni' için korunması gereken birileri
lazımdır. Bu isimlerin hepsi Esmâ'ul-Hüsnâ ‘dır.



Rabb Teâlâ, Zatını, sıfatlarını ve isimlerini sever. Ve O el-Afuvv olup
affetmeyi sever, mağfireti sever, tevbeyi sever ve kulu O'na tevbe ettiği vakit
kulunun tevbesine akla gelemeyecek kadar büyük bir sevinçle sevinir.        
                                  



Mağfiret etme, suçun failini affetme, ona halim davranma, tevbesini kabul etme
ve ona müsamaha gösterme takdiri, yüce Allah'ın isim ve sıfatlarının gereğidir.
Sevgisinin ve rızasının hasıl olması bundan dolayıdır. Yüce Allah bunun ile
kendi zatını över. Semavatının ve arzının ehlide O'nu bunun ile överler. Bu ise
O'nun kemalinin vacib kıldıklarından ve hamdinin gerektirdiklerindendir.



Şanı yüce Allah, el-Hamîd ve el-Mecîd'dir. O'nun hamdi ve mecdi eserlerini
gerektirmektedir. Bunlar ise, zellelerin mağfiret edilmesi, sürçmelerin
bağışlanması, günahların affedilmesi ve suçlara müsamaha gösterilmesidir. Bu ise
hakkını tam olarak alma hususunda kudretinin kemali ile ve yüce Allah'ın suç
hakkındaki ilminin ve suçun cezasını bilmesinin mükemmelliği iledir. Böyle
olunca da yüce Allah bilmesine rağmen ona halim davranmış ve kudret sahibi
olmasına rağmen de onu affetmiştir. O'nun mağfireti izzetinin ve hikmetinin
kemalindendir.



Nitekim Yüce Allah Hz. İsa (a.s.)'ın şu sözünü bizlere Kur'an da bildirmektedir:



"Eğer onlara azab edersen şüphesiz onlar senin kullarındır. Ve eğer onları
bağışlarsan şüphesiz sen Azîz ve Hâkim[10]
olansın"
(Mâide,



5/118)
Yani Senin mağfiretin, kudretinin ve hikmetinin kemalindendir. Sen, aczinden
dolayı mağfiret eden ve hakkının değerini bilmeyerek müsamaha eden kimse gibi
değilsin. Bilakis Sen, hakkını en iyi bilen, hakkının tamamını almaya Kadîr ve
onu alma hususunda Hâkim'sin.



Alemde ve  buyrukta yüce Allah'ın isimlerinin ve sıfatlarının eserlerinin
etkisini düşünen kimseye kuldan hasıl olan bu suçların kazalarının ve
kaderlerinin çıkış yerinin yüce Allah'ın isimlerinin, sıfatlarının ve
fiillerinin kemalinden olduğu aşikar olur. Ve onların nihâyetleri de aynı
şekilde Rubûbiyyetinin ve Uluhiyyetinin gerektirdiği gibi hamdinin ve mecdinin
gerekli kıldıklarındandır.



Yüce Allah'ın her hükmünde ve her takdirinde düşünen kimse için açık bir hikmet,
göz kamaştıran mucizeler ve kullarına isimlerini ve sıfatlarını tanıtması
vardır. Bu ise onların Yüce Allah'a muhabbetlerini, O'nu zikretmelerini, O'na
şükretmelerini ve O'na Esmâu'l-Hüsnâ'sı ile kulluk etmelerini gerektirmektedir.
Çünkü her ismin ilim, bilgi ve durum olarak  kendine has bir ibadeti vardır.



Kulluk olarak insanların en mükemmeli, beşer olarak vakıf olabildiği isimlerin
ve sıfatların tamamı ile kulluk eden kimsedir. Yüce Allah'ın el-Kadîr ismi ile
kulluk etmesi el-Halîm[11]
ve er-Rahîm ismi ile kulluk etmesine, el-Mu'tî ismi ile kulluk etmesi el-Mâni'[12]
ismi ile kulluk etmesine, er-Rahîm, el-Afuvv ve el-Gafûr[13]
ismi ile kulluk etmesi el-Muntekim[14]
ismi ile kulluk etmesine ve yahut ta et-Teveddüd[15],
el-Berr, el-Lütuf[16]
ve el-İhsân gibi isimleriyle kulluk etmesi de el-Adl, el-Ceberrût[17],
el-Azamet, el-Kibriyâ[18]



ve diğer isimleriyle kulluk etmesine engel olan kimse gibi bir isim ile kulluk
etmesi diğer bir isim ile kulluk etmesine engel olmaz. 



Bu, Allah'a yürüyenlerden kemale erenlerin yoludur. O, Kur'ân'ın kalbinde
meydana gelen bir yoldur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin"
(A'râf,



7/



180)
Onlarla dua etmek her hangi bir hacet için dua etmeyi, senâ için dua etmeyi ve
kulluk için dua etmeyi kapsamına alır.



Yüce Allah kullarını isimleri ve sıfatlarıyla kendini tanımaya, onlarla kendine
övmeyi ve onlarla kulluktan nasiplerini almaya çağırmaktadır.



Çünkü Yüce Allah isimlerinin ve sıfatlarının icap ettirdiği şeyi sever. O
el-Alîm'dir tüm alimleri sever. el-Cevvâd'dır[19]
tüm cömertleri sever. el-Vitr'dir[20]
teki sever. el-Cemîl'dir[21]
güzeli sever. el-Afuvv'dur affı ve affedeni sever. el-Hayiy'dir[22]
hayayı ve hayalı olanı sever. el-Berr'dir iyi şeyleri ve iyi kimseleri sever.
eş-Şekûr'dur[23]
şükredenleri sever. es-Sabûr'dur[24]
sabredenleri sever. el-Halîm'dir[25]
hilm ehlini sever.



Yüce Allah tevbeyi, mağfireti ve affetmeyi sevdiğinden dolayı kendisinden
bağışlanmayı isteyen kullarını yaratmıştır. Onun  tevbesini kabul eder ve onu
bağışlar. Sevdiği ve razı olduğu sonucun doğması için kulun O'nun sevmediği ve
buğz ettiği fiili işlemesini taktir etmiştir. Bunun vasıta kılınması ise;
sevilen sonuca ulaştıran hoşlanılmayan sebeplerin vasıta kılınması gibidir.



Bir şair şiirinde şöyle demektdir:



"Kulların sevmediği nice işler vardır ki sevilene ulaştıran sebeptir. Onun gibi
sebepte yoktur"



 Sonuçlarıyla birlikte sebepler dört kısımdır:



Birincisi,
sevilen ve sevilen sonuca  ulaştıran sebeptir.



İkincisi,
sevilmeyen ama sevilen sonuca ulaştıran sebeptir. Bu iki kısım Yüce Allah'ın
sevdiği ve kerih gördüğü şeylere nisbetle kazasının ve kaderinin cereyan ettiği
noktadır.



Üçüncüsü,
sevilmeyen ve sevilmeyene ulaştıran sebeptir. Dördüncüsü; sevilen ama
sevilmeyene ulaştıran sebeptir. Bu ikisi ise Yüce Allah hakkında imkansız olan
şeylerdir. Çünkü Yüce Allah'ın kazasından ve kaderinden murat edilen gayeler,
yarattıklarının ve hükmettiklerinin ancak vuku bulup meydana gelmesidir. Bunlar
ise ancak  Rabb'in sevdiği ve razı olduğu türden olur. Bunlara ulaştıran
sebepler ise Yüce Allah tarafından sevilen ve sevilmeyen şeklinde ikiye
ayrılmıştır.



İtaatler ve tevhîd, yüce Allah'ın sevdiği sebeplerdir. İhsana ulaştırır. Aynı
şekilde sevilen mükafata ulaştırır. Şirk ve günahlar ise, kızdığı sebeplerdir.
Bu da, sevilen adalete ulaştırır. Fazilet, O'na adaletten her ne kadar daha
sevimli ise de melikliğin ve hamdin o ikisinde kemâl derecesinde olmasından,
övgünün çeşitli olmasından ve kudretin kemâl derecesinde olmasından dolayı
adalet ve faziletin bir arada olması birinin diğerinden ayrılmasından O'na daha
sevimlidir.



Şayet şöyle sorulsa:
Sevilmeyen bir şeyi vasıta kılmaksızın bu sevilen sonucun hasıl olması mümkün
değimlidir?



Denir ki:
Bu, batıl bir sorudur. Çünkü melzumun (=gerekli olan), varlığı lazımının
(=gerekli kılanın) varlığı olmaksızın imkansızdır. Zihinde varlığı taktir olunan
şey ayrı, yüce Allah'ın sevdiği sonuç ise ayrıdır. "Zihinde olanın Rabb'in
sevdiği sonuç olması gerekir" diye hükmetmek cahilce bir hükümdür.



Aksine hikmetine aykırı olduğundan dolayı Rabb Teala'nın buğz ettiği bir şey
olabilir. Böyle olunca da zihnin, bu, O'nun tarafından sevilen bir şeydir diye
hükmetmesi Allah o işten yüce olduğu halde Onu layık olmadığı bir şeye nisbet
etmektir.



Akıl sahibi olan iyice düşündükten sonra bu konunun hakkını versin. Çünkü bu
konu ayakların kaydığı, zihinlerin saptığı bir konudur. Şayet cahil kimseler
kelamı terk etselerdi ihtilaf da az olurdu.



Bu bakış açısı bir kitaba sığmayacak veya cümlelerin kuşatıp kapsamına
alamayacağı kadar geniş bir konudur. Biz sadece geride kalan kısmı aydınlatacak
kadar bir temasta bulunuyoruz. Muvaffak kılan ve yardım eden Allah'tır.



 



 



* * *

 




[1]
     En'âm,

6/91




[2]
     Zümer,

39/67.
Bu âyeti kerime Buhârî ve Müslim de geçen hadislerinde işaret ettiği gibi,
yüce Allah'ın Kıyamet günündeki ortaksız ve mutlak egemenliğini ifade
etmektedir:
"Allah arzı
kabzasına alacak ve gökleri de sağında dürecek sonra şöyle buyuracaktır:
‘Melik benim. Nerede yeryüzünün hükümdarları?"
(Buhârî, Tefsiru sure-i

39)
(ç) 





[3]
     Câsiye,

45/21




[4]
     Mü'minûn,

23/115,116




[5]
     el-Hamîd: Fiilleriyle ve nimetleriyle övgüye layık olan. EL-MECÎD: Şanı
yüce ve kadri büyük olan. (ç.) 
 




[6]
     el-Hakim: Hüküm ve hikmet sahibi, her şeyi olduğu gibi bilen, gerekeni
en güzel  ve en faydalı şekilde yapan. (ç.)   
 




[7]
     el-Hayy: Ezeli hayata sahip olan. (ç.)






[8]
     er-Razzâk: Rızkları yaratan, kullarına bahşeden ve her canlının rızkına
kefil olan. (ç.)
 




[9]
     el-Muhsin: İhsanda bulunan. el-Mu'ti: Dilediğine dilediği kadar veren.
el-Mennân: Çok ihsan eden. (ç.)






[10]
    el-Aziz: Eşi, benzeri ve dengi bulunmayan; değerli, şerefli ve güçlü;
asla yenilmeyen, daima galip olan.

       
el-Hakim: Hüküm ve hikmet sahibi, her şeyi olduğu gibi bilen, gerekeni en
güzel ve en faydalı şekilde yapan. (ç.)
 




[11]
    el-Halim: Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen,
kullarının isyanlarına karşı hemen öfkeye kapılmayan. (ç.)






[12]
    el-Mâni': Koruyucu sebepler yaratarak zararları önleyen, istemediği bir
şeyin meydana gelmesini engelleyen. (ç.)






[13]
    el-Gafûr: Bütün günahları bağışlayan, affediciliği tam olan. (ç.)






[14]
    el-Muntekim: Zulüm etmeksizin intikam alan. (ç.)






[15]
    et-Teveddüd: Mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen, iyi kullarını
seven, onları rahmet ve rızasına erdiren. (ç.)






[16]
    el-Lutuf: Allah'ın muvaffak kılması, koruyup himaye etmesi. EL-LATİF: En
ince ve gizli işleri, bütün incelikleri ile bilen ve onlara çok kolay nüfuz
eden. Kullarına sezilmez yollardan faydalar ulaştıran. (ç.)






[17]
    el-Ceberrût: Kudret, azamet, kahır ve üstünlük. (ç.)
 




[18]
    el-Kibriyâ: Ululuk, yücelik, azamet. (ç.)






[19]
    el-Cevvâd: Cömertliği çok. (ç.)






[20]
    el-Vitr: Tek, eşsiz. (ç.)






[21]
    el-Cemil: Güzellik sahibi, güzel. (ç.)
 




[22]
    el-Hayiy: Haya sahibi. (ç.)






[23]
    eş-Şekûr: Kendisine yapılan şükürleri kabul eden ve çok ecirle karşılık
verendir. (ç.)    




[24]
    es-Sabûr: Çok sabırlı. Azab etmekte acele etmeyen, cezayı belli bir
vakte kadar erteleyen. (ç.)
 




[25]
    el-Halim: Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen,
kullarının isyanlarına karşı hemen öfkeye kapılmayan. (ç.)