Fecir | Konular | Kitaplar

eş-ŞÂKİR - eş-ŞEKÛR

Yeni Sayfa 1



﴿ اَلشَّاكِرُ - اَلشَّكُورُ ﴾
eş-ŞÂKİR
- eş-ŞEKÛR



"Şükür"
mertebesi, mertebelerin en yücesidir. Şükür mertebesi,

"Rıza"
mertebesinin üstündedir ve (hatta daha) fazladır.



Rıza,
şükrün içinde yer almaktadır. Şükür, rızasız olmaz.



Şükür,[1]
imanın yarısıdır. İman, iki kısma ayrılır: Yarısı şükür ve yarısı da sabırdır.



Yüce Allah, kullarına, şükrü emreder ve şükrün zıddına olan şeyleri ise
yasaklar. Şükreden kimseleri över, onları ‘yarattıklarının seçkinleri' diye
niteler, onları yarattıklarının gayesi kılar, onlara en güzel mükafatı vaat
eder, onları ihsanının artmasına bir sebep ve nimetlerini koruyucu ve gözetici
yapar. Şükredenlerin, âyetlerinden faydalandıklarını haber verir. Onlar için
isimlerinden bir isim türetir ki, o da,

"eş-Şekûr"dur.



Yüce Allah'ın
"eş-Şekûr"[2]
olması itibariyle, şükreden kimseyi, kendisi için şükrettiği şeye ulaştırır.
Hatta şükreden kimseyi, kendisine şükredilmiş olarak geri çevirir. Bu da,
Allah'ın, kulundan istediği şeyin ta kendisidir. Şükredenler, kulları içerisinde
az sayıda bulunur.



Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:



"Eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız, o zaman Allah'a ‘şükredin'."[3]      



Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:



"Bana ‘şükredin'. Nankörlük etmeyin"[4]



Yüce Allah, Hz. İbrahim (a.s)'dan şöyle söz etmektedir:

"Şüphesiz
İbrahim, Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir zaman
müşriklerden olmadı. Allah'ın nimetlerine ‘şükreden' idi. Allah onu seçmiş ve
doğru yola iletmişti"[5]

Yüce Allah, Hz. Nuh
(a.s)'dan ise şöyle söz etmektedir:

"Doğrusu o, çok
‘şükredici' bir kuldu"[6]

Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"Allah sizi
annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz. ‘Şükredesiniz'
diye size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi"[7]

Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"O halde O'na
kulluk edin ve O'na ‘şükredin'. (Ancak) O'na döndürüleceksiniz"[8]

Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"Allah,
‘şükredenleri' mükafatlandıracaktır"[9]

Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"Ve hatırlayın
ki, Rabb'iniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için ‘şükrederseniz'
elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz
azabım çok şiddetlidir"[10]

Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:

"Şüphesiz bu
(anlatıla)nda çok sabredenler ve çok ‘şükredenler' için nice ibretler vardır"[11]

Yüce Allah,
kendisini,
"eş-Şâkir"
ve
"eş-Şekûr"
diye isimlendirmiştir. Şükredenleri de, bu iki isimle adlandırıp onlara kendi
sıfatını vermiş ve onları kendi ismiyle isimlendirmiştir. Şükredenlere, bu iki
ismin verilmesi, ihsan ve muhabbet olarak bu sana yeter de artar bile.

Allah, şükreden
kimseyi, şükrüne ‘karşılık vermek' (=meşkûr)le mukabele eder. Bu, O'nun şu
sözünde şöyle geçmektedir:

"(Onlara şöyle
denir): İşte (bütün) bu (nimetler), sizin için bir mükâfattır. Gayretiniz,
karşılık bulmuş (=meşkûr olmuş)tur"[12]



Yüce Allah, şükreden kulundan razı olur. Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle
buyurmaktadır: 

"Eğer
‘şükrederseniz' sizden razı
olur"[13]



Şükredenlerin kainatta az olması, onların seçilmiş kulları olduğunu gösterir.
Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: 



"Ama kullarım içinde ‘şükreden' azdır"[14]



Bu konuda Buhârî ile Müslim'in

"Sahîh"lerinde
şöyle bir hadis geçmektedir:



"Peygamber (s.a.v) ayakları şişinceye kadar namaz kılmıştı. Kendisine: ‘Allah
senin gelmiş ve geçmiş bütün günahlarını bağışladığı halde, sen hâlâ bunu niye
yapıyorsun?' denilmişti. Bunun üzerine:

‘Şükreden bir kul olmayayım mı?'
buyurmuştu."[15]



"Peygamber (s.a.v), Muâz'a: ‘Vallahi, Muâz! Seni seviyorum. Öyleyse her (farz)
namazın bitiminde:
اَللَّهُمَّ
أَعِنِّي عَلَى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ 



"Allahım! Seni zikretmek, sana ‘şükretmek' ve sana güzel ibadet etmek için bana
yardım et"
demeyi sakın ihmal etme' buyurdu".[16]



İmam Ahmed'in

"Müsned"inde
ve Tirmizî'de, Abdullah ibn Abbâs'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:



"Resulullah (s.a.v) şu kelimelerle dua ederdi:

اَللَّهُمَّ
أَعِنِّي وَلَا تُعِنْ عَلَيَّ وَانْصُرْنِي وَلَا تَنْصُرْ عَلَيَّ وَامْكُرْ لِي
وَلَا تَمْكُرْ بِي وَاهْدِنِي وَيَسِّرِ الْهُدَى لِي وَانْصُرْنِي عَلَى مَنْ
بَغَى عَلَيَّ. رَبِّ اجْعَلْنِي لَكَ شَكَّارًا لَكَ ذَكَّارًا لَكَ رَهَّابًا
لَكَ مطاوعًا لَكَ مُخْبِتًا إِلَيْكَ أَوَّاهًا مُنِيبًا. رَبِّ تَقَبَّلْ
تَوْبَتِي وَاغْسِلْ حَوْبَتِي وَأَجِبْ دَعْوَتِي وَاهْدِ قَلْبِي وَسَدِّدْ
لِسَانِي وَاسْلُلْ سَخِيمَةَ صَدْرِي



"Allahım! Bana yardım et, aleyhime yardım etme. Bana zafer ver, aleyhime zafer
verme. Lehime tertip kur, aleyhime tertip kurma. Bana hidayet et ve hidâyeti
bana kolaylaştır. Üzerime saldırana karşı bana yardım et. Rabb'im! Beni sana
‘çokça şükreden', seni çokça zikreden, senden korkan, sana pek çok itaat eden,
senin için eğilen ve sana dönerek yakarışta bulunan kişi kıl. Rabb'im! Tevbemi
kabul eyle. Günahlarımı yıka. Duamı kabul et. Kalbime hidayet et. Dilimi doğru
kıl. Göğsümden hasedi çıkar[17]"[18]



Din iki temel üzere kurulmuştur:

Zikir
ve

şükür.



Zikirle
kastedilen, mücerret zikri lisan değildir. Aksine zikir, hem kalbî ve hem de
lisanî olmalıdır.



Allah'ı zikir; hem Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını zikretmeyi ve hem emrini
ve yasağını zikretmeyi içermektedir. Allah'ı zikir, kelamıyla olur. İşte bu;
O'nu tanımayı, O'na, kemâl sıfatları ile celal nitelemelere iman etmeyi ve
medhin her türlüsüyle O'nu övmeyi gerektirir. Bu da ancak O'nu birlemekle
tamamlanmış olur. Allah'ı zikretmek, hakiki olup tamamen bunu gerektirmektedir.
Yine O'nun nimetlerini ve yarattıklarına olan ihsanını da zikretmek
gerekmektedir.



Şükre
gelince, o, Allah'a itaat etmeyi gerektirir. Açık ve gizli her türlü sevgiyle
O'na yaklaşılır.



İşte bu iki durum, dini tamamlar.



Allah'ı zikretmek, O'nu tanımayı gerektirir. Allah'a şükretmek ise, O'na itaat
etmeyi içerir.



Bu iki durum; insanların, cinlerin, göklerin ve yerin yaratılmasının, sevap ve
ceza konulmasının, kitaplar indirilmesinin ve peygamberler gönderilmesinin
gayesidir. Bu gaye; göklerin, yerin ve ikisi arasında yaratılanların hak
olduğunu göstermektedir. Bunun zıddı, batıl ve boş şeydir. Düşmanlarının
zannının aksine Allah, bütün bu batıl ve boş şeylerden uzaktır ve münezzehtir.



Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:



"Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin
zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!"[19]



Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye
yaratmadık. Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu
bilmezler"[20]



Yine yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve
elbette ki, kıyamet kopacaktır"[21]



Yüce Allah, Yûnus sûresinin girişinde konu ile ilgili âyetlerini andıktan sonra
bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"İşte Allah; gökler, yer ve ikisi arasındakileri hak olarak yarattı"[22]



Yine yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?"[23]



Yine yüce Allah konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:



"Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri
getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"[24]



Yine yüce Allah konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:



"Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"[25]



Yine yüce Allah konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:



"Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir, bunlar
arasında iner ki Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın bilgisinin, her
şeyi kuşattığını bilesiniz"[26]



Yine yüce Allah konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:



"Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki)
gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan
her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de
bilmeniz içindir"[27]



Yaratma gayesi, zikredilmek ve şükredilmek olduğunu belirtmekle sabit olmuştur.
Zikrediyor, fakat unutmuyor. Şükrediyor, fakat küfretmiyor. Yüce Allah,
kendisini zikredeni anıyor ve yine kendisine şükreden kimseye de teşekkür
ediyor. Allah'ı zikretmek, O'nu zikretmeye sebeptir. Allah'a şükretmek, lütfunu
artırmaya bir sebeptir.



Zikir,
kalp ve dille olur.

Şükür
ise, kalp için bir sevgi ve yönelmedir. Dil için ise bir övgü ve hamddir. Vücut
organları için ise, bir taat ve görevdir.[28]   



Üstad Abdurrahman es-Sa'dî bu konuda şöyle der:

"eş-Şekûr"
kelimesi, cennet ehlinin lisanı üzere yüce Allah'ın şu sözünde

"el-Gafûr"
ismine bitişik olarak gelmiştir:



"Onlar (orada şöyle) derler: Hamd olsun Allah'a, bizden o üzüntüyü giderdi.
Gerçekten Rabb'imiz, çok bağışlayıcı (=gafûr) ve şükrün karşılığını verici
(=şekûr)dir"[29]



Yine

"eş-Şekûr"
kelimesi, yüce Allah'ın şu sözünde ise

"el-Halîm"
ismine bitişik olarak gelmiştir:



"Eğer Allah'a güzel bir borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat yapar ve
sizi bağışlar. Allah çok mükafat verendir, halimdir"[30]



"eş-Şekûr"
kelimesinin anlamı; kullarının amellerini kabul eden, amellerinden razı olan,
amellerini mükafatlandıran ve amellerindeki samimiyete ve sağlamlığa göre onlara
kat kat verendir. Nitekim yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:



"Şüphe yok ki, Biz, öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz"[31]



Yüce Allah, kitabında; O'nun yolunda mallarını infak edenlerini örneğini, yedi
başak bitiren bir tane gibi, her başakta ise yüz tane olduğu şeklinde
anlatmaktadır. Müteakiben yüce Allah bundan sonra ise şöyle buyurmaktadır:



"Allah, dilediğine daha da katlar"[32]



Burada yüce Allah'ın kat kat vermesi; bu miktarı, dilediği kimseye artırdığı
şeklindedir.



Bu husus, sahih bir hadiste ise şöyle geçmektedir:



"Kim helal bir kazançtan bir hurma tanesi kadar sadaka vermiş olursa, -zaten
Allah helal (kazanç)tan başkasını kabul etmez- Allah, o sadakayı sağ eliyle
alır. Sizden birisi tayını büyüttüğü gibi bu sadakasını, büyük bir dağ gibi
büyütmesin"[33]



Allah, kendi rızasına uygun işleri yapmakta mü'minleri başarıya ulaştırır. Sonra
da onla bu yaptıkları işlerden dolayı teşekkür eder, bir iyilik ve üstünlük
olarak onlara gözlerin göremediği ve kulakların duyamadığı, akla hayale gelmeyen
güzel nimetler ile bol ikramlar bahşeder. Aslında Allah, buna mecbur değildir.
Bunu, ancak cömertliğinden ve kereminden dolayı kendine vacip kılmıştır.[34]



 



* * *

 




[1]
     Verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil
veya kalb ile gösterilen saygı ve karşılık, iyiliğin kıymetini bilme ve
iyilik yapana bu hissi gösterme, nimet ve iyiliği anıp sahibini övme. Arapça
bir kelime olan şükür, "şekere" kökünden gelmektedir. Bu kökten gelen şükür,
isim ve fiil olarak Kur'an-ı Kerim'de yetmişe yakın yerde geçmektedir.
Türkçede kullanılan teşekkür ve şükran kelimeleri de aynı köktendir.




[2]
    
"Azıcık teşekküre çok karşılık veren" anlamına gelen

"eş-Şekûr"
ismi, Rabbimizin ismi olarak Kur'an-ı kerim'in


4
yerinde geçmektedir.




[3]
     Bakara:

2/172




[4]
     Bakara:

2/152




[5]
     Nahl:

16/120-121




[6]
     İsrâ
:17/3




[7]
     Nahl:

16/78




[8]
     Ankebût:

29/17




[9]
     Âl-i
İmrân:

3/144




[10]
   
İbrahim:

14/7




[11]
    Lokmân:

31/31




[12]
   
İnsân:

76/22




[13]
    Zümer:

39/7




[14]
    Sebe':

34/13




[15]
    Buhârî, Teheccüd

6,
Tefsiru sure-i Fetih

2;
Müslim. Sıfâtu'l-munâfikîn


79-81
(2819);
Tirmizî, Salat

187;
Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl

17;
İbn Mâce, İkame

200;
Müsned,

4/251,


255,


6/115






[16]
    Ebû Dâvud, Vitir

26;
Nesâî; Sehiv


60;
Müsned,

2/299,


5/245,


247;
İbn Hibbân, Mevârid, (2345);
Hâkim,

1/273.
Hâkim, bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.




[17]
    Ebû Dâvud, Salat (1510);
Tirmizî, Da'vât

102;
İbn Mâce,
Dua

2;
Müsned,

1/227.
Tirmizî,
bu hadisin, hasen-sahih olduğunu belirtmiştir.




[18]
    Medâricu's-Sâlikîn,

2/242




[19]
    Sâd:

38/27




[20]
    Duhân:

44/38-39




[21]
    Hicr:

15/85




[22]
    Yûnus:

10/5




[23]
    Kıyâmet:


75/36




[24]
    Mü'minûn:

23/115




[25]
    Zâriyât:

51/56




[26]
    Talâk:

65/12




[27]
    Mâide:

5/97




[28]
    Fevâid, s.

157




[29]
    Fâtır:


35/34




[30]
    Teğâbun:


64/17




[31]
    Kehf:

18/30




[32]
    Bakara:

2/261




[33]
    Buhârî, Tevhid

23,
Zekat

8;
Müslim, Zekat

63-64
(1014);
Tirmizî, Zekat

28;
Nesâî, Zekat

27,


48;
İbn Mâce, Zekat

28;
Dârimî, Zekat

35;
Muvatta, Sadaka

1;
Müsned,

2/268,


331,


381,


418,


419,


431,


538,


541,


6/23,


28.
İbn Hacer der ki: "Etrâf" adlı kitabın yazarı, bu konuda gaflet edip Buhârî
ile Müslim'in naklettiği rivayetler arasında fark gözetmemiş. Bu, doğru bir
şey değil." B.k.z.: İbn Hacer, Fethu'l-Bârî,

3/280






[34]
    Şerhu'n-Nûniyye, s.

98