Fecir | Konular | Kitaplar

Müslümanların Tarihinde Devlet

Müslümanların Tarihinde Devlet

Müslümanların
Tarihinde Devlet:


İnsanı başıboş bırakmayan Rabbimiz, onlara
elçiler göndererek dünya hayatlarını nasıl yaşayacaklarını bildirmiş, uymaları
gereken kuralları ve hukuku da onlara haber vermiştir. Peygamberimiz (s.a.s.)
Medine'ye hicret ettikten sonra İslâmî yönetimin genel esaslarını bizzat kendisi
uygulayarak göstermiştir. O, vahy doğrultusunda insanların davalarına bakıyor,
suçları önlemek için tedbir alıyor, gerekirse suçluların cezalarını veriyor,
saldırgan düşmana karşı ordu çıkarıp savaşıyor, kimileriyle barış imzalıyor,
çeşitli ülke yöneticilerine elçi gönderiyor, onlardan gelen elçileri kabul
ediyordu. Allah'ın hükümlerini yerli yerinde uyguluyor, ticaret emniyetini
sağlıyor ve gerekirse denetliyor, insanların eğitimleri için kurumlar tesis
ediyor, emirler veriyor, diplomatik ilişkiler kuruyordu.

Şüphsiz bütün bunlar bugün ‘devlet' denilen
örgütün yaptıklarının benzeri idi ve o günün şartlarına uygundu. Peygamberimiz
(s.a.s.) dikkat edilirse mescidde namaz kıldırıp, insanları irşad etmekle
kalmamış, toplumun bütün sorunlarıyla ilgilenmiş, mü'minler topluluğunu sevk ve
idare etmişti. O, ibâdet, vaaz ve irşad işlerini kendine, yönetim ve hükümranlık
işlerini dinle ilgisi olmayan siyasîlere bırakmadı. Böyle bir şey İslâm'ın
ilkelerine ters olurdu.

Peygamberimiz'in vefatından sonra Râşid
Halifeler döneminde İslâmî devlet modeli daha da gelişti ve kurumsallaştı.
Yönetim şekli Emevîlerle saltana dönüşse ve daha sonradan kurulan birçok İslâm
devletinde saltanat kurumu korunsa bile; devlet yönetiminde ve hukuk alanında
İslâm'ın genel prensipleri uygulanmaya çalışıldı. Râşid Halifelerin yönetimi,
Peygamberimiz'in hayatını içine alacak şekilde, yani Asr-ı Saâdet hep bir model
olarak düşünüldü. Çünkü bu model, İslâmî bir yönetimin bütün özelliklerini
taşıyordu.

İslâmî bir yönetim biçiminde şûra, biat ve
Allah'ın hükümlerinin hâkimiyeti ana temeldir. Biat sıradan bir oy vermek değil,
Allah adına bir yöneticiye, o yönetici Allah'ın emrine uyduğu müddetçe bir
bağlılık ve itaat sözüdür. Bu söz içerisinde itaat, mü'min olarak kamu
alanındaki görevleri yerine getirme, yöneticiye hayırlı işlerde yardımcı olma,
hem de kendilerine yönetim emaneti verilenleri denetleme görevi ve anlayışı da
vardır.

Şûra, İslâmî devletin en belirgin özelliğidir.
Bu yönetimde söz hakkı ne bir kişinin, ne bir sınıfın, ne coğunluğun, ne de her
sözü kanun olan diktatörlerindir. Şûra, bütün işlerde yöneticilerin yetkili
kimselere, hatta gerekirse halka danışmasıdır. Hakka ve halkın yararına en uygun
kararların alınma çabasıdır. İslâmî devlet modelinde son söz, Hakka, yani
Allah'ın hükmüne aittir. Allah'ın insan toplulukları için gönderdiği, onların
faydasına olan genel ve değişmeyecek hükümlerdir. İslâmî devletin kuruluş amacı
ve siyasetinin metodu, bu hükümleri uygulamak, insanların işlerini bu hükümler
doğrultusunda yürütmektir. Ancak bu hükümleri anlayacak ve uygulayacak olanlar
yine insanlardır. Şûra, yani her konuyu uzmanına danışma prensibi, İslâmî
hükümlerin en iyi anlaşılmasını ve adâletli bir şekilde uygulanmasını sağlar.
Inananlar bunun en güzel şekilde olmasına çaba gösterirler, ama hiç kimsenin
anladığı ve uyguladığı şey İslâmî modelin kendisi değil, İslâm'ı kaynaklara
uygun anlama ve yaşama çabasıdır.