Fecir | Konular | Kitaplar

Devlet Amaç Değildir

Devlet Amaç Değildir




Devlet Amaç
Değildir:



 

Öyleyse İslâmî devlet bir amaç değil, İslâm'ı
daha iyi yaşamak, hakları sahiplerine ulaştırmak, dünya işlerini düzene koymak
ve suçları önlemek için bir araçtır. Kimilerine göre devlet en son güç ve
hâkimiyet makamıdır. Onun gücünün üstünde güç yoktur. Koyduğu bütün  ilkeler ve
kanunlar tartışmasız doğrudur ve itaat edilmesi gerekir.  Böyleleri devleti en
son güç makamı olarak tanıyarak, onu hak etmediği bir yere koymakta ve onu adeta
bir ilâh haline getirmektedirler.

İslâmî devlette, hâkimiyet; yani en son
egemenlik Allah'a âittir. Bunun anlamı şudur: Mülk Allah'ındır. Yerde ve gökte
olan canlı ve cansız bütün varlıklar O'nundur. İnsanlara din ve şeriat koyma,
onlar hakkında hükümler, ölçüler ve ilkeler gönderme hakkı Allah'ındır. O,
âlemlerin Rabbidir, her şeyi bilir ve her  şeye hâkimdir. İnsanlara düşen,
Allah'ın gönderdiği hükümleri kabul edip uygulamak ve böylece kulluk görevlerini
yerine getirmektir.      

Hâkimiyeti, belli bir toprak parçasına sahip
olup, orada bir otorite  kurmak, özgürlükleri ve bazı hakları kullanabilmek; bir
ülkeye, bir halka bir kişinin, bir zümrenin hükmetme hakkı yoktur anlamına
alırsak, ‘hâkimiyet milletindir' demek yanlış değildir. Bu söz ile ‘milletin,
daha doğrusu millet adına hareket ettiğini iddia edenlerin görüşünün üstünde
görüş yoktur, onların kararlarının üzerinde hiç bir hüküm tanımayız'  anlamı
kasdedilirse; bu şüphesiz İslâm dışı bir görüştür. Çünkü bu anlayış, hüküm
(helâl-haram ölçüleri, hukuk ilkeleri) hakkını Allah'tan alıp kullara verme
anlayışıdır.

İslâmî devlet,  Allah'ın hükümlerini 
uygularken, günün şartlarına göre, insanların ihtiyacı kadar yeni kanunlar
çıkarabilir, yeni kararlar alabilir. Teknik geliştikçe yeni kurumlar, yeni
çalışma yöntemleri oluşturabilir. İslâmî hükümlerin uygulandığı İslâm devletine
‘dâru'l-İslâm' denildiğini hatırlayalım. Öyleyse bir yönetimin İslâmî
sayılabilmesi, o yönetimin İslâmî ilkeler üzerine kurulması ve işlerin ve
siyasetin İslâm'a göre yapılması gerekir.

Kimileri, ‘İslâmî yönetimin bir modeli yoktur.
Yönetimle ilgili ilkeler ümmetin tarihí tecrübesi ve yeni gelişmelerle elde
ettikleri, oluşturduklari sivil bir alandır' görüşündedirler. İslâm fıkhının
yönetimle ilgili ortaya koyduğu prensipler İslâmî yönetim modelinin kendisidir.
Bu modelin günümüzde bilinen teknik terimlere uyması gerekmez. İnsanın bütün
hayatını kuşatan İslâm, hükmetme, yönetme, kanun koyma gibi çok önemli bir
alanı, her zaman hevâsına uyma zaafı olan insanın insafına bırakmamıştır.



İslâmî devlet modeli hiç bir monarşik, oligarşik,
teokratik, laik ve demokratik modellere benzemez. Çünkü İslâm'ın kaynağı İlâhî
vahy, diğerlerinin kaynağı ise insan aklıdır. Hatırlatmak gerekir ki cumhuriyet
anlayışı ile demokratik yönetimin bazı yöntemleri, ilkeleri ve işleyiş biçimi
İslâmî yönetime oldukça yakındır. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, halkın
görüşüne itibar etme, danışma yabana atılacak şeyler değildir.[1]
Ama bütün bunlar, onların beşerî ideolojiler olduğunu, içinde bazı doğrular
yanında çok sayıda yanlışların/bâtılların bulunduğunu unutturmamalıdır. Onun
doğru ve güzel kabul edilen nice hususlarının da kâğıt üzerinde kaldığını,
özellikle İslâm ve müslüman sözkonusu olduğunda uygulamada ilkelerinden vaad
ettiği güzellikten eser kalmadığı bilinen ve görünen bir hakikattir. Beşerî
ideolojilerin hiçbiri, İslâmî sisteme alternatif olamaz, birlikte uzlaşmaları
düşünülemez.

 




[1]
Hüseyin K. Ece, A.g.e., s. 139-142