Fecir | Konular | Kitaplar

Şeriat Kavramı ve Bazı Yanlış Değerlendirmeler

Şeriat Kavramı ve Bazı Yanlış Değerlendirmeler




Şeriat Kavramı ve
Bazı Yanlış Değerlendirmeler:



 

Modern sistemler, 'din özgürlüğü' derken din'in
iman, ibâdet ve ahlâkının fert vicdanında yaşatılmasını ve toplumlarda dinî
ilkelerin bir kültür olarak kalmasını kasdetmektedirler. Onlar bu anlayışlarıyla
Kitab'ın bir kısmını alıp bir kısmını terkettiklerini ortaya koyarlar (2/Bakara,
85). Bu düşünce biçimine sahip olanlar, Din'in ancak kendi sosyal statülerini
destekleyecek, konumlarına zarar vermeyecek kısmına râzı olurlar. Onların
yanında Din, hayata yön veren bir inanç değil, bir vicdanî kanaat veya bir
kültürel değerdir. Böyleleri, Din'in kendilerinin ve toplumun hayatına yön
vermesini ve bütünüyle etkin olmasını istemezler (22/Hacc, 11).

Bu düşünce biçimine sahip olanlar, Allah'ın
gönderdiği Din'i ve O'nun emirleri ve tavsiyelerini kendi toplum modellerine
aykırı gördükleri için beğenmezler. Kendileri, insanlar ve toplumlar için,
Allah'ın gönderdiği temel inançlardan farklı olacak şekilde hüküm koyarlar, yani
şeriatlar oluştururlar. Allah (cc) böyleleri hakkında bakınız ne buyuruyor:
"Yoksa oların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri,
dinden kendilerine şeriat kıldılar? Eğer 'fasıl-karar' kelimesi olmasaydı,
elbette aralarında hüküm hemen verilirdi. Gerçekten zâlimler için acıklı bir
azap vardır." (42/Şûrâ, 21)

Allah'ın vahy ile gönderdiği Din'in iman
ilkeleri Allah'ın hükmü olduğu gibi; namaz, oruç, zekât, iyilik etme, sadaka
verme ve benzeri ibâdetler; aynı zamanda, 'şöyle evlenin, mirasınızı şöyle pay
edin, şu suçlara ceza verin, insanlarla şöyle ilişki kurun, Allah'tan şöyle
korkun, adâleti yerine getirin' gibi emirler de Allah'ın hükümleridir. Bunların
arasında ibâdet (kulluk) olarak fark yoktur. Rabbimiz tarih boyunca insanlara
tek bir Din'i, İslâm'ı göndermiştir. Bu dinin temel inanç esasları değişmemiş,
hep aynı kalmıştır.

Ancak bu Din'in dünya işleriyle ilgili, ferdî,
âilevî, sosyal, hukukî ve idârî konulardaki hükümleri, yani şeriatları zamanlara
ve toplumlara göre değişiklik göstermiştir. Esasen bu İlâhî şeriatın temel
prensipleri de değişmemiştir. Ancak ikinci derecede önemli olan birtakım ibâdet,
muâmelât (ilişkiler), sorumluluk ve cezalar tarihin akışı içerisinde az da olsa
değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliğin amacı, Din'in özünün farklı olması
değil, farklı coğrafya ve şartlarda yaşayan insanların müslümanlığının daha iyi
olmasını sağlamak, onların sorunlarını daha kolay çözmek içindir.

İlk peygamberden son peygambere kadar bütün
peygamberler bir şeriatla sorumlu tutulmuşlardır. Bir sonra gelen elçi, ya bir
önceki peygamberin tebliğ ettiği şeriattan sorumlu oluyor, ya da bazı küçük
değişikliklerle yeni bir şeriatı tebliğ ediyordu. İslâm şeriatı, öz açısından
aynı kalmış ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'le tamamlanmış, son şeklini almıştır.

Rabbimiz Peygamberimize bu şeriatın verildiğini
söyledikten sonra ona uymaya dâvet ediyor: "Sonra seni de bu emirden (bu
işten) bir 'şeriat' üzerinde kıldık; öyleyse sen ona (o şeriata) uy ve
bilmeyenlerin hevâ (istek ve tutku)larına uyma. Çünkü onlar, Allah'tan gelecek
hiçbir şeye karşı kesin olarak seni bağımsız kılamazlar. Hiç şüphesiz zâlimler,
birbirinin velîsidirler. Allah ise, muttakîlerin velîsidir." (45/Câsiye,
18-19). Böylece Hz. Muhammed (s.a.s.)'in tebliğ ettiği İlâhî şeriat, kendin
önceki bütün şeriatları yürürlükten kaldırılmıştır. Artık kıyâmete kadar bütün
inananlar bu İslâmî şeriata uymak durumundadırlar.