Fecir | Konular | Kitaplar

Hâkimiyet Allah'ın Olmayınca

Hâkimiyet Allah



Hâkimiyet Allah'ın Olmayınca:

 

İlk peygamberden itibaren insanların bir bakıma
Allah'ın hâkimiyetini kabul etmek üzere dâvet edilegeldikleri, Kur'an'ın bize
bildirdiği gerçeklerdendir. Ancak insanların zaman zaman birtakım tâğutların
câhilî egemenlikleri altında yaşadıkları, onların hükümlerine isteyerek ya da
istemeyerek itaat ettikleri de bir gerçektir. Aynı vâkıa ile insanlık, günümüzde
de karşı karşıya bulunmaktadır. Hâkimiyet Allah'ın olmayınca, hükümlerde adâlet
ve değer yargılarında isâbet olmayacağı, yani "sırât-ı müstakîm" üzere gitmeye
imkân bulunmayacağı gibi; insanlığın şeref ve haysiyetine yakışmayan, insanı
alçaltan birçok durum da sözkonusu olacaktır. Bunların bazısına âyet-i
kerimelerin ışığında işaret edelim:

a) Hâkimiyet Allah'ın olmayınca, egemenler
ilâhlık ve rablık konumunda, egemenlik altında bulunanlar kulluk konumunda
olurlar. Kur'ân-ı Kerim, hıristiyan ve yahûdi din adamlarını Allah'ın dinini
değiştirip O'nun hükümlerine aykırı hüküm koymalarının kabul edilmesini, onları
"rab olarak" tanımak şeklinde değerlendirirken (9/Tevbe, 31); Hz. Peygamber
(s.a.s.) de bu durumun, din adamlarının Allah'ın hükümlerine aykırı olarak helâl
ve haram kılmalarının kabul edilmesi sûretiyle ortaya çıktığını belirtmiştir (Tirmizî,
Tefsîr (9. Sûre), 10). Nitekim Hz. Mûsâ (a.s.) da Firavun'un İsrâiloğullarını
egemenliği altında tutmasını, onları "kul edinmek" olarak nitelendirmiştir
(26/Şûrâ, 22).

b) Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler,
egemenlikleri çeşitli gruplara böler; onları zaafa düşürür; yeryüzünde fesat
çıkartır, bozgunculuk yaparlar. "Firavun, gerçekten o arzda azmış, halkını
parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz düşürüyor, oğullarını
boğazlatıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. O gerçekten fesatçılardandı."
(28/Kasas, 4).

c) Câhilî hükümlerle hükmeden tâğutlar;
egemenlikleri altında bulunan kimselerin olayları sağlıklı bir şekilde
değerlendirmelerine imkân bırakmayacak şartlar oluştururlar; gerçekleştirdikleri
kültür yapısı ve eğitim ortamı ile insanları sağlam ve gerçekçi yargılarda
bulunmak imkânından mahrum bırakırlar: "İşte (Firavun) bu şekilde kavmini
küçümsedi (hafife aldı); onlar da ona itaat ettiler; çünkü onlar yoldan çıkmış
bir kavim idiler." (43/Zuhruf, 54)

d) Alah'ın hâkimiyetini, dolayısıyla ulûhiyet ve
rubûbiyetini reddedenler; egemenliklerini kaybetmek korkusuyla gerçeklerin
anlaşılmaması, ulûhiyetlerinin sahteliğinin ortaya çıkmaması için özel çaba
harcarlar: "Firavun; ‘Ey ileri gelenler, sizin için benden başka bir ilâh
tanımıyorum. Ey Hâmân; benim için çamur üzerine bir ateş yak ve bana bir kule
yap ki, Mûsâ'nın tanrısına çıkayım; bununla birlikte onun mutlaka yalancı
olduğunu da sanıyorum." (28/Kasas, 38)