"Allah" Adı Türememiştir; Türediğini İddia Etmenin Amacı Nedir?

Yeni Sayfa 1

"Allah" Adı Türememiştir; Türediğini İddia Etmenin Amacı Nedir?

es-Süheylî ve hocası Ebû Bekir b. el-Arabî, "Allah" adının herhangi bir kök
kelimeden türemediğini iddia eder ve derler ki: "Türemek, kendisinden türeti­len
bir maddenin var olmasını gerektirir. Halbuki "Allah" adı kadîm (önce­siz) dir.
Öncesiz olanın da türetilecek bir maddesi yoktur. Böylece tü­reme imkan­sız
olmaktadır."

Eğer türeme ile bu anlam kastedilmekte ve onun başka bir asıldan geldiği id­dia
edilmekte ise, kuşkusuz bu iddia geçersizdir. Ancak "Allah" lafzının
tü­redi­ğini iddia edenler böyle bir anlamı kastetmedikleri gibi bunu ima bile
etme­mektedirler. Bu adın Alîm, Kâdir, Ğafûr, Rahîm, Semî', Basîr gibi esmâ-i
hüsnâda geçen diğer adlar gibi Allah'ın ilahlık sıfatına delalet ettiğini
söylemekte­dirler. Bu isimlerin de bir kök kelimeden türedikleri, kadîm
(önce­siz) oldukları ve bir asıl maddelerinin olmadığı kuşkusuzdur. Peki, bu
isimlere ne cevap vereceksiniz? "Allah" adının türediğini iddia edenlerin es-Süheylî
ve ho­casına verdikleri cevap işte budur.

Sonuç olarak; türemekten kastımız lafzın kök kelimeden gelen ana kaynağı­dır.
Bölümlerin asıllardan türediği gibi anlamın da bu kök kelimeden türediği
kastedilmemektedir. Dilbilimcilerin kök ve türetilen kelimeyi asıl ve ikin­cil
olarak adlandırması, birinin diğerinden türemesi anlamında değil; sa­dece
birinin diğerinin anlamını ve daha fazlasını kapsaması itibariyle böyle
adlan­dırmışlardır.

Dolaysıyla buradaki türeme maddî anlamda bir türeme değil, zorunlu an­lamda bir
türemedir. Kapsayan (Allah), türetilen; kapsanılan ise (daha önce belirt­tiğimiz
kök kelimeler) kendisinden türetilen olarak isimlendirilmiş­tir. Bu anlamda
Allah'ın isimlerinin kök kelimelerden türetilmesinde bir sa­kınca yok­tur.[1]






[1]
"Bedâiu'l-fevâid," s.

19.
"Allah" kelimesinin anlamı hakkında İbn Kesir, tefsirinde

1/53
er-Râzî'nin şu güzel sözünü nakleder: "Bil ki, bütün varlıklar iki kısma
ayrılır: Marifet (bilgi) denizinin sahiline güvenle ulaşanlar ile bundan
mahrum kalıp şaşkınlık karanlıklarında ve cehalet çöllerinde kalanlar. Bu
kimseler sanki akıllarını ve ruhlarını kaybetmişlerdir. Bilgi denizinin
sahiline güvenle varanlar ise, geniş aydınlık alana, yücelik ve ululuk
sahasına ulaşmış kimselerdir. Burada diledikleri gibi özgürce ve her türlü
korkudan uzak olarak rahatça dolaşırlar. Onlar buraya bilgi ve imanları ile
ulaşmışlardır."