Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
Basralı dilbilimciler bu iddialara birçok yönden cevap vermişlerdir. İşte
cevapları:
1-
Öncelikle bu değerlendirmelerin herhangi bir dayanağı ve delili yoktur. Delil
olmadan bu tür iddialar ileri sürülemez. Burada aynı zamanda kıyasa da yer
yoktur.
2-
Dil kurallarında asıl olan, hazfın olmamasıdır. Bu kelimede birçok hazfedilen
kelime veya cümlenin var olduğunu iddia etmek asıl kurala aykırıdır.
3-
Eğer iddia doğru kabul edilirse, bu kelimeyle dua eden, dua yerine kendisine
veya başkasına beddua etmiş olabilir. Bu yüzden kelimede gizli takdir olduğunu
söylemek doğru değildir.
4-
Araplar arasında yaygın olan doğru kullanım, "Yâ" ünlem harfi ile "Allahümme"
kelimesinin birarada kullanılmamasıdır. Eğer kelimenin aslı, el-Ferrâ'nın iddia
ettiği gibi ise ikisinin bir arada kullanılmasında bir mani yoktur. Hatta böyle
kullanılması daha doğru olur. Ancak gerçek böyle değildir.
5-
Dua edenin "Allahümme
emmenâ bihayr / Allah'ım! Bizi hayırda önder kıl." demesinde bir mani
yoktur. Eğer takdir onların iddia ettiği gibi olsaydı, böyle dua edilmesi caiz
olmazdı. Çünkü bu durumda bedel ve yerine gelen kelime bir arada bulunmaktadır.
Dil kurallarına göre bu caiz değildir.
6-
Bu isimle dua edenin aklına böyle şeyler gelmez. Çünkü dikkatini tamamıyla
Allah'ın adından sonra istediği şeylere verir.
7-
Eğer "Allahümme"nin takdiri söylendiği gibi olsaydı o zaman "Allahümme" tam bir
cümle olur ve üzerinde durulduğunda bir anlam ifade ederdi. Zira bu durumda
çağırılanın adı ve talep fiilini içermektedir. Oysa gerçek böyle değildir.
8-
Eğer belirtilen takdir doğru olsaydı, sadece emir fiilin yazılması yeterli olur
ve çağırılanın adına gerek kalmazdı. Tıpkı "Ya Allahu kıh/Ey Allah'ım! Koru",
"Ya Zeydu îh/Ey Zeyd! Anla", "Ya Amru fîh/Ey Amr! Konuş" denildiği gibi. Burada
fiil, kendisinden önceki isme bitiştirilmediği için yazıda tek bir kelime olarak
yazılmamıştır. "Allahümme"nin sonundaki mim'in Allah ismine bitiştirilmesi,
onun bağımsız bir fiil olmadığını göstermektedir.
9-
Dua ederken kulun "Allahümme emmenî bi kezâ/Ey Allah'ım bana şunlarla yönel"
demesi güzel değildir. Çünkü bu hem lafzen hem de mana olarak pek hoş
karşılanmaz. Sık unutan veya kelimeleri karıştıran kimseler ancak böyle
diyebilirler. Oysa sadece iradesiyle iş yapan, asla şaşırmayan ve unutmayan
kimseye "Bana şunlarla yönel" denmez.
10-
"Allahümme" kelimesinin, kendisinden sonra dua ve talebin olmayacağı yerlerde
kullanılması daha güzeldir. Hz. Peygamber'in şu duasında olduğu gibi: "Ey
Allah'ım! Sana hamd olsun. Yalnız sana şikayet yapılır. Sen yardım edensin,
yalnız senden yardım dilenir. Yalnız sana güvenilip dayanılır. Senden başka
hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur."
[1]
Hz. Peygamber, bir başka yerde ise şöyle dua eder:
"Ey Allah'ım! Seni, arşını taşıyanları, melekleri ve bütün yaratıklarını şahit
tutarak sabahladım. Sen gerçekten Allahsın. Senden başka hiçbir ilâh yoktur.
Sen teksin, ortağın yoktur. Muhammed de senin kulun ve elçindir."
[2]
Kur'an'da da bu kelimeden sonra talep gelmemiştir. İşte buna örnek; Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır:
"De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini
alçaltırsın; hayır senin elindedir. Gerçekten sen, her şeye güç yetirensin."
[3]
"De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşehade edileni bilen
Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm
vereceksin."
[4]
Hz. Peygamber'in rükû ve secdede söylediği şu duada da "Allahümme"
kelimesinden sonra talep zikredilmemiştir: "Sen ne yücesin! Ey Allah'ım! Ey
Rabb'imiz! Sana hamd olsun. Ey Allah'ım! Beni bağışla."
[5]
Burada da iddia ettikleri takdir geçerli değildir.
Kimi dil bilimciler, daha fazla saygı ve talepte ısrarı belirtmek için
"Allahümme"nin sonuna mim'in eklendiğini söylemekte ve bu görüşlerini
destekleyen çeşitli deliller ileri sürmektedirler. Ancak biz, konumuzun dışına
çıkmamak için bu meseleyi uzmanlara bırakmayı, delillerini zikretmeden asıl
konumuza devam etmeyi daha uygun buluyoruz.
Özetle mim harfi, her halükarda ve her ihtiyaç anında kendisiyle dua edilen,
bütün isim ve sıfatları kapsayan "Allah" lafzına mübalağa ve tazim için
eklenmiştir. Buna göre dua eden bir kimse "Allahümme innî es'elüke / Ey
Allah'ım! Senden diliyorum" dediğinde sanki, "En güzel isim ve en üstün
sıfatların sahibi olan Allah'a, isim ve sıfatlarıyla dua ediyorum" demiş olur.
Buradaki mim, dua edenin Allah'a karşı duyduğu derin saygı ve talepteki
ısrarını belirtmektedir.
Hz. Peygamber birçok duaya bu kelimeyle "Allahümme" ile başlamıştır. Bu
dualardan sadece iki tanesini örnek vermekle yetineceğiz. Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Bir kula bir hüzün, dert ve kaygı geldiğinde şöyle dua ederse
Allah mutlaka onun hüzün, dert ve kaygısını giderir, yerine gönül ferahlığı
getirir: "Ey Allah'ım! Şüphesiz ben senin kulunum, erkek ve kadın kullarının
oğluyum. Senin emrinin altındayım. Hakkımda verdiğin hüküm geçerlidir. Bu
hükmün adildir. Senin kendini isimlendirdiğin veya kitabında indirip
belirttiğin veya herhangi bir varlığa öğrettiğin veya kendi katında gayb
âleminde tercih ettiğin her isimle senden diliyorum. Şu yüce Kur'an'ı kalbimin
baharı ve gönlümün nuru yap. Onunla hüznümü yok et, dert ve kaygılarımı gider."
Bunun üzerine sahâbîler: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunu başkalarına öğretelim mi?"
dediler. Hz. Peygamber: "Evet, bunu işitenlerin başkalarına öğretmesi gerekir"
buyurdular.[6]
Dua edenin isim ve sıfatlarıyla Allah'tan istekte bulunması daha güzeldir ve
böyle dua etmesi teşvik edilir. Şu İsm-i azâm duasında olduğu gibi: "Ey
Allah'ım! Hamd sanadır, senden başka ilâh yoktur. Sen şefkatli, merhametli ve
cömertsin. Gökleri ve yeri yaratansın. Ey yücelik ve ikram sahibi! Ey Hay! Ey
Kayyûm! Yalnız senden diliyorum."
[7]
* * *
[1]
el-Heysemî, "el-Mecma'",
10/183;
Taberânî, "el-Evsat" ve "es-Sağîr"de bu anlamda bir hadis nakleder ve:
"Ravilerden tanımadıklarım vardır" der. Bu yüzden hadis, zayıf kabul edilir.
[2]
Tirmizî,
3495;
Ebû Davud,
5069.
[3]
Âl-i İmrân,
26.
[4]
Zümer,
46.
[5]
Buhârî,
817;
Müslim,
484.
[6]
Sahih bir hadistir. Bkz. Ahmed, "el-Müsned",
1/391,
452;
el-Elbânî, "es-Silsiletu's-sahîha",
199.
[7]
Sahih bir hadistir. Bkz. Hâkim, "el-Müstedrek",
1/503-504;
ez-Zehebî, "Celâü'l-efhâm", s.
109.
Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
Basralı dilbilimciler bu iddialara birçok yönden cevap vermişlerdir. İşte
cevapları:
1-
Öncelikle bu değerlendirmelerin herhangi bir dayanağı ve delili yoktur. Delil
olmadan bu tür iddialar ileri sürülemez. Burada aynı zamanda kıyasa da yer
yoktur.
2-
Dil kurallarında asıl olan, hazfın olmamasıdır. Bu kelimede birçok hazfedilen
kelime veya cümlenin var olduğunu iddia etmek asıl kurala aykırıdır.
3-
Eğer iddia doğru kabul edilirse, bu kelimeyle dua eden, dua yerine kendisine
veya başkasına beddua etmiş olabilir. Bu yüzden kelimede gizli takdir olduğunu
söylemek doğru değildir.
4-
Araplar arasında yaygın olan doğru kullanım, "Yâ" ünlem harfi ile "Allahümme"
kelimesinin birarada kullanılmamasıdır. Eğer kelimenin aslı, el-Ferrâ'nın iddia
ettiği gibi ise ikisinin bir arada kullanılmasında bir mani yoktur. Hatta böyle
kullanılması daha doğru olur. Ancak gerçek böyle değildir.
5-
Dua edenin "Allahümme
emmenâ bihayr / Allah'ım! Bizi hayırda önder kıl." demesinde bir mani
yoktur. Eğer takdir onların iddia ettiği gibi olsaydı, böyle dua edilmesi caiz
olmazdı. Çünkü bu durumda bedel ve yerine gelen kelime bir arada bulunmaktadır.
Dil kurallarına göre bu caiz değildir.
6-
Bu isimle dua edenin aklına böyle şeyler gelmez. Çünkü dikkatini tamamıyla
Allah'ın adından sonra istediği şeylere verir.
7-
Eğer "Allahümme"nin takdiri söylendiği gibi olsaydı o zaman "Allahümme" tam bir
cümle olur ve üzerinde durulduğunda bir anlam ifade ederdi. Zira bu durumda
çağırılanın adı ve talep fiilini içermektedir. Oysa gerçek böyle değildir.
8-
Eğer belirtilen takdir doğru olsaydı, sadece emir fiilin yazılması yeterli olur
ve çağırılanın adına gerek kalmazdı. Tıpkı "Ya Allahu kıh/Ey Allah'ım! Koru",
"Ya Zeydu îh/Ey Zeyd! Anla", "Ya Amru fîh/Ey Amr! Konuş" denildiği gibi. Burada
fiil, kendisinden önceki isme bitiştirilmediği için yazıda tek bir kelime olarak
yazılmamıştır. "Allahümme"nin sonundaki mim'in Allah ismine bitiştirilmesi,
onun bağımsız bir fiil olmadığını göstermektedir.
9-
Dua ederken kulun "Allahümme emmenî bi kezâ/Ey Allah'ım bana şunlarla yönel"
demesi güzel değildir. Çünkü bu hem lafzen hem de mana olarak pek hoş
karşılanmaz. Sık unutan veya kelimeleri karıştıran kimseler ancak böyle
diyebilirler. Oysa sadece iradesiyle iş yapan, asla şaşırmayan ve unutmayan
kimseye "Bana şunlarla yönel" denmez.
10-
"Allahümme" kelimesinin, kendisinden sonra dua ve talebin olmayacağı yerlerde
kullanılması daha güzeldir. Hz. Peygamber'in şu duasında olduğu gibi: "Ey
Allah'ım! Sana hamd olsun. Yalnız sana şikayet yapılır. Sen yardım edensin,
yalnız senden yardım dilenir. Yalnız sana güvenilip dayanılır. Senden başka
hiçbir güç ve kuvvet sahibi yoktur."
[1]
Hz. Peygamber, bir başka yerde ise şöyle dua eder:
"Ey Allah'ım! Seni, arşını taşıyanları, melekleri ve bütün yaratıklarını şahit
tutarak sabahladım. Sen gerçekten Allahsın. Senden başka hiçbir ilâh yoktur.
Sen teksin, ortağın yoktur. Muhammed de senin kulun ve elçindir."
[2]
Kur'an'da da bu kelimeden sonra talep gelmemiştir. İşte buna örnek; Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır:
"De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve
dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini
alçaltırsın; hayır senin elindedir. Gerçekten sen, her şeye güç yetirensin."
[3]
"De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşehade edileni bilen
Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm
vereceksin."
[4]
Hz. Peygamber'in rükû ve secdede söylediği şu duada da "Allahümme"
kelimesinden sonra talep zikredilmemiştir: "Sen ne yücesin! Ey Allah'ım! Ey
Rabb'imiz! Sana hamd olsun. Ey Allah'ım! Beni bağışla."
[5]
Burada da iddia ettikleri takdir geçerli değildir.
Kimi dil bilimciler, daha fazla saygı ve talepte ısrarı belirtmek için
"Allahümme"nin sonuna mim'in eklendiğini söylemekte ve bu görüşlerini
destekleyen çeşitli deliller ileri sürmektedirler. Ancak biz, konumuzun dışına
çıkmamak için bu meseleyi uzmanlara bırakmayı, delillerini zikretmeden asıl
konumuza devam etmeyi daha uygun buluyoruz.
Özetle mim harfi, her halükarda ve her ihtiyaç anında kendisiyle dua edilen,
bütün isim ve sıfatları kapsayan "Allah" lafzına mübalağa ve tazim için
eklenmiştir. Buna göre dua eden bir kimse "Allahümme innî es'elüke / Ey
Allah'ım! Senden diliyorum" dediğinde sanki, "En güzel isim ve en üstün
sıfatların sahibi olan Allah'a, isim ve sıfatlarıyla dua ediyorum" demiş olur.
Buradaki mim, dua edenin Allah'a karşı duyduğu derin saygı ve talepteki
ısrarını belirtmektedir.
Hz. Peygamber birçok duaya bu kelimeyle "Allahümme" ile başlamıştır. Bu
dualardan sadece iki tanesini örnek vermekle yetineceğiz. Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Bir kula bir hüzün, dert ve kaygı geldiğinde şöyle dua ederse
Allah mutlaka onun hüzün, dert ve kaygısını giderir, yerine gönül ferahlığı
getirir: "Ey Allah'ım! Şüphesiz ben senin kulunum, erkek ve kadın kullarının
oğluyum. Senin emrinin altındayım. Hakkımda verdiğin hüküm geçerlidir. Bu
hükmün adildir. Senin kendini isimlendirdiğin veya kitabında indirip
belirttiğin veya herhangi bir varlığa öğrettiğin veya kendi katında gayb
âleminde tercih ettiğin her isimle senden diliyorum. Şu yüce Kur'an'ı kalbimin
baharı ve gönlümün nuru yap. Onunla hüznümü yok et, dert ve kaygılarımı gider."
Bunun üzerine sahâbîler: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunu başkalarına öğretelim mi?"
dediler. Hz. Peygamber: "Evet, bunu işitenlerin başkalarına öğretmesi gerekir"
buyurdular.[6]
Dua edenin isim ve sıfatlarıyla Allah'tan istekte bulunması daha güzeldir ve
böyle dua etmesi teşvik edilir. Şu İsm-i azâm duasında olduğu gibi: "Ey
Allah'ım! Hamd sanadır, senden başka ilâh yoktur. Sen şefkatli, merhametli ve
cömertsin. Gökleri ve yeri yaratansın. Ey yücelik ve ikram sahibi! Ey Hay! Ey
Kayyûm! Yalnız senden diliyorum."
[7]
* * *
[1]
el-Heysemî, "el-Mecma'",
10/183;
Taberânî, "el-Evsat" ve "es-Sağîr"de bu anlamda bir hadis nakleder ve:
"Ravilerden tanımadıklarım vardır" der. Bu yüzden hadis, zayıf kabul edilir.
[2]
Tirmizî,
3495;
Ebû Davud,
5069.
[3]
Âl-i İmrân,
26.
[4]
Zümer,
46.
[5]
Buhârî,
817;
Müslim,
484.
[6]
Sahih bir hadistir. Bkz. Ahmed, "el-Müsned",
1/391,
452;
el-Elbânî, "es-Silsiletu's-sahîha",
199.
[7]
Sahih bir hadistir. Bkz. Hâkim, "el-Müstedrek",
1/503-504;
ez-Zehebî, "Celâü'l-efhâm", s.
109.
Esmau'l-Husna
- Esmau'l-Husna
- İçindekiler
- Önsöz
- Kitap Hakkında
- ALLAH
- "Allah" Adının Bütün İsim ve Sıfatları Kapsaması
- "Allah" Kelimesinin Kökeni
- "Allah" Adı Türememiştir; Türediğini İddia Etmenin Amacı Nedir?
- "Allahümme" Kelimesinin Anlamı
- Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
- EKREM-KERİM
- Ekrem'in Anlamı
- Kerîm'in Anlamı
- Ekrem Kerîm Arasındaki Fark
- Yüce Allah'ın Kerem Sahibi Oluşunun Göstergeleri
- EVVEL-AHİR-ZAHİR-BATIN
- Evvel ve'l-Âhir'in Anlamı
- Fahrüddin Râzî'nin Görüşü
- İbn Kayyim'in görüşü
- Bu İsimleri Bilmenin Sağladığı Yararlar
- BARİ
- Bu İsmi Bilmenin Faydası
- BASİT-KABIZ
- Bu İki İsmi Bilmenin Faydaları
- BAİS
- Bâ'is İsmini Bilmenin Faydası
- BAKİ
- Bâkî İsminin Anlamları
- BEDİ'
- BER