KAŞİF-KAFİ-KEFİL

Yeni Sayfa 1

﴿

اَلْكَاشِفُ - اَلْكاَفيِ - اَلْكَفِيلُ ﴾
KÂŞİF
- KÂFÎ - KEFÎL

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu gi­derecek
yoktur."[1]

"Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu senden
kaldıracak yoktur."[2]

el-Halîmî der ki: "Kâşif ismi tamlama olarak kullanılmadıkça yalnız ola­rak
onunla dua edilmez. "Kâşife'd-dur" (zararı gideren, kaldıran) veya
"Kâ­şife'l-kerb" (sıkıntı ve zorluğu gideren, kaldıran) şeklinde dua edilebilir.
An­lamı, sıkıntı ve zorluğu veya bir zararı giderip kalbe ferahlık veren, üzüntü
ve kederi kaldırıp yerine sevinç ve mutluluk getirendir."[3]

Kâfî ismi Kur'an'da ve hadislerde şöyle geçer: "Allah, kuluna kâfi değil mi?"[4]
Enes b. Malik anlatıyor. Hz. Peygamber yatağına girdiği zaman şöyle dua ederdi:
"Bizi yediren, içiren, ihtiyaçlarımızı karşılayan (Kâfî) ve barındıran Allah'a
Hamd olsun. Barınağı olmayan ve ihtiyaçları karşılanmayan nice kimseler vardır."[5]

Gerçekte bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan Allah'tır. Diğer husus­larda
olduğu gibi bu hususta da O'nun bir ortağı, eşi ve benzeri yoktur. Bü­tün
ihtiyaçlar yalnız O'nun tarafından karşılanmaktadır. Bu yüzden yalnız O'na
ibadet etmek, O'na yönelmek ve O'ndan ümit etmek gerekir.[6]

Kefîl ismi Kur'an'da ve hadislerde şöyle geçmektedir: "Allah'ı kendinize
kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın."[7]
Ebû Hüreyre anlatı­yor. Hz. Peygamber, malı daha sonra teslim almak üzere
parasını peşin veren bir adam hakkında şöyle buyurmuştur: "Kefîl olarak Allah,
ona ye­ter."[8]

el-Halîmî der ki: "Kefîl, ihtiyaçları karşılamayı kabul eden demektir. Ancak bu
kabul, insanların birbirlerine kefil olduklarını belirten kefalet akdi gibi
yazılı bir akit ile gerçekleşmez. Allah, muhtaç varlıklar yaratıp onları
ken­disine muhtaç olma zorunda bırakınca ve varlıklarının devam etmesini bu
ihtiyaçların karşılanmasına bağlayınca, bu varlıkların ihtiyaçlarını karşılamayı
üzerine almış böylece belirli bir süreye kadar varlıklarını devam ettirmelerini
sağlamıştır. Böyle bir şeyi ancak Allah yapabilir. Rızık verdiğini iddia
edenle­rin böyle bir şey yapmaları mümkün değildir. Zira Allah bütün insanların,
hayvanların ve annesinin karnında bulunan ceninlerin bile rızklarını verendir.
Sabahları yuvalarından aç çıkıp akşamları tok dönen kuşların, yerin altında
yaşayan haşerelerin, çöllerdeki yırtıcı hayvanların rızklarını veren yine O'dur.
Allah'tan başka buna kimin gücü yetebilir?[9]

Kefil, sorumluluk yüklenendir. Bu yönüyle kefalet, kelam ile ilgili bir
sı­fattır. Allah kullarının ihtiyaçlarını karşılamayı (kefaletini) üzerine almış
ve bu konuda onlara garanti vermiştir. Kefil, geçimini sağlayan ve infak eden
anla­mına da gelebilir.

İnsanların dinî ve dünyevî ihtiyaçlarını karşılamayı üzerine alan Allah, gerçek
kefildir. Bu yüzden, çalışan bir kimsenin amelini boşa çıkarmayacağını bize
şöyle haber vermiştir: "Şüphesiz ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir
amel işleyenin amelini çıkarmam."[10]
İnsanlar bu vaade dayanarak Al­lah'ın hazinelerine kavuşmak için çalışmış ve
azabından O'na sığınmışlar­dır.[11]






[1]
En'am,

17.






[2]
Yunus,

107.






[3]
Beyhakî, a.g.e., s.

62;
Kurtubî, a.g.e.,

1/


228.






[4]
Zümer,

36.






[5]
Müslim,

2715.






[6]
Beyhakî, a.g.e., s.

15.






[7]
Nahl,

91.






[8]
Buhârî,

2291.






[9]
Beyhakî, a.g.e., s.

67.






[10]
Âl-i İmrân,

195.






[11]
Kurtubî, a.g.e.,

1/


509.