BASİT-KABIZ

Yeni Sayfa 1

﴿ اَلْباَسِطُ

-
الْقاَبِضُ ﴾
BÂSİT
- KÂBIZ

Bu her iki isim Kur'an'da bu şekilde değil fiil yapısıyla geçer. Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır:

"Allah, daraltır (yakbizu) ve genişletir (yebsutu)."

[1]

"O'nun iki eli açıktır (mebsutatân)."

[2]

"Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı (basata),
gerçek­ten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir."

[3]

"Allah, yeri sizin için bir yaygı (bisâtâ) kıldı."

[4]

Bu isimlerin türedikleri kök kelimenin çeşitli şekilleri Kur'an'da ve
hadis­lerde geçmektedir. Kur'an'da genelde fiil yapısıyla geçer. Aşağıdaki
hadiste ise Bâsit şeklinde geçmektedir. Enes b. Malik anlatıyor. Hz. Peygamber
döne­minde bir ara fiyatlar yükselince insanlar: "Ey Allah'ın Resûlü! Fiyatlar
yük­seldi. Bize bir fiyat belirle." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle
bu­yurdu: "Yaratan, bol veren (Bâsit) ve rızıklandıran Allah fiyatı belirler.
Ben, siz­den herhangi birinin bir haksızlık nedeniyle benden kan veya mal bedeli
iste­meden Rabb'im olan Allah'a kavuşmayı dilerim."[5]

Kâbız, "ka-ba-za" fiilinin ism-i faili, Bâsıt ise "ba-sa-ta" fiilinin ism-i
failidir. Bu iki kelimenin anlamı, birbirinin zıddıdır. Kâbız, tutan, malik
olan, daraltan, az veren anlamında; Bâsıt ise, açan, yayan, genişleten, bol
veren anlamında­dır. Bâsıt adı, cisimler ve akılla bilinebilen varlıklar için
kullanılır. Kur'an'da bu anlamda kullanılmıştır. İsrailoğullarının başına kral
tayin edilen Talut hak­kında Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah, onun bilgi ve
vücut gelişimini arttırdı (bastaten)."[6]
Bazen Kâbız, "eli sıkı, dar" anlamında cimriliği ifade etmek için, Bâsıt ise
"eli açık, geniş, bol" anlamında cömertliği ifade etmek için kullanılır.
Örneğin; çok hayır yapan, iyiliklerde bulunan kimse için "eli açık biri"
denilir. Yani cömerttir, ikramı ve ihsanı çoktur, hayırsever biri­dir. Hayır ve
iyilik yapma­yan, başkalarına yardım etmeyen ve malına aşırı düşkün olan içinse
"eli sıkı" denilir. Yani cimridir, iyilik yapmayı istemez. Bâsıt ismi bazen güç
kul­lanma anlamında da kullanılır. Şu âyette bu anlamda kullanılmıştır: "Eğer
sen beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi
sana uzatacak değilim (bâsitun)."

[7]

Allah Kâbız ve Bâsit'tir. Yani varlıkların rızıklarını dilerse az vererek
daral­tır, dilerse de bol vererek genişletir. O, dilerse verir, dilerse vermez.
Di­lerse ki­şiyi galip kılar, dilerse mağlup eder.

el-Halîmî, Bâsıt ve Kâbız'ın anlamları hakkında der ki: "Bâsit, ya­yan,
genişle­ten anlamındadır. O, kulları arasında lütuf ve ihsanını yayar. Di­lediği
kimselere bol rızık verir, onu ferahlık ve genişliğe kavuşturur. Ona
ihti­yacın­dan daha fazlasını vererek başka kullarından üstün tutar, ona karşı
son de­rece cömert davranır. Kâbız ise, lütuf ve ihsanını dilediği kulundan
kı­sar, rız­kını daraltır, onu muhtaç eder, rahat yaşamdan mahrum bırakır ve
yoksullaştı­rır."

el-Hattâbî bu isimlerin anlamları hakkında şu sözleri nakleder: "Kimileri,
"Kâ­bız, Allah'ın kullarına yazdığı ölümle onların ruhlarını kabzetmesi
(al­ması)dır" der. Kimileri de "Kâbız, verilen sadakaları alan; Bâsıt ise bu
sadaka­lara sevap verendir" der. Fakat bilinmelidir ki, yanında Bâsıt isimi
zikredilme­dikçe sadece Kâbız ismiyle Allah'a dua edilmez."

İbnu'l Hisâr der ki: "Bu her iki isim hem dünyevî hem de uhrevî menfa­at­ler
için geçerlidir. Yüce Allah şöyle buyurur: "Eğer Allah, kulları için rızkı
(sınır­sızca) geniş tutup-yaysaydı basata, gerçekten yeryüzünde azarlardı.
An­cak O, dilediği miktar ile indirir."

[8]
Allah kullarının genel ve özel tüm menfaatle­rini bildiği için dilediği şekilde
dilediği yere rüzgar gönderir, kimi yer­lere yağmur yüklü bulutlar göndererek
yağmur yağdırır, kimi yerlere yağdır­maz, kimi yer­lere çok, kimi yerlere az
yağdırır. Bazen sadece kişileri, ba­zen de tüm toplumu zengin yapar. Bazen de
bunun tersi olmuştur.[9]

Bazı âlimler der ki: "Bast'ın (bolluk ve genişliğin) en büyüğü, Allah'ın
kalp­lere merhametini yaymasıdır. Böylece kalpler aydınlanır ve günah
batak­lığından kurtulur."[10]

O hâlde her müslümanın, Allah'tan başka rızıkları genişleten ve daraltan
kim­senin olmadığına içtenlikle inanması gerekir. Bütün insanlara rızkı bol veya
az verenin Allah olduğuna inanmalıdır. Kalpleri huzura kavuşturan, dil­leri ve
diğer bütün organları kötülüklerden arındıran, sahiplerini mutlu eden yine
O'dur.[11]






[1]
Bakara,

245.






[2]
Maide,

64.






[3]
Şûrâ,

27.






[4]
Nuh,

19.






[5]
Ebû Davud,

3451;
Tirmizî,

1314.






[6]
Bakara,

247.






[7]
Maide,

28.
Biz de bu anlamda "Eli, kolu uzundur" deriz. Bu sözle kişinin sahip olduğu
gücü ifade ederiz. Devlet için de aynı şey söylenir: "Devletin kolu
uzundur." Yani güçlüdür, her yerde hükmü geçerlidir. Çev.




[8]
Şûrâ,

27.






[9]
Gazâlî, "el-Maksadu'l-esnâ", s.

59
kitabında der ki: "O, ölüm anında bedenlerden ruhu alır (Kâbiz), hayatta
iken de bedenlere ruh verir (Basit). Zenginlerden sadakaları alır, onları
yoksullara ve zayıf kimselere verir. Zenginlere öyle bol rızık verir ki,
hiçbir ihtiyaçlar kalmaz. Fakirlere de öyle az verir ki, hiçbir güçleri
kalmaz. Yüceliğine önem vermemesi ve emirlerine dikkat etmemesi nedeniyle
bazı kalpleri daraltır. Böylece ilâhi tecellilerden nasibi çok az olur. Kimi
kalpleri de lütuf ve keremiyle tam genişletir. Böylece kendisine daha yakın
olur ve ilâhî tecellileri daha fazla hissederler.





[10]
Kurtubî, a.g.e.,

1/360-361.






[11]
Râzî, Allah'ın bu isimlerinin çeşitli yerlerde kullanıldığını söyler. Bu
yerler şunlardır:

a- Rızık. Yüce
Allah şöyle buyurur: "Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve
daraltır." Ra'd,

26.
Burada rızkın genişletilmesi, İsrâf anlamında olmadığı gibi, daraltılması da
cimrilik anlamında değildir. Allah'ın bunda saklı gizli sırları
bulunmaktadır. Allah bir âyette şöyle buyurur: "Eğer Allah, kulları için
rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı.
Ancak O, dilediği miktar ile indirir." Şûrâ,

27.
Başka bir ayette ise şöyle buyurur: "Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda
birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân'a (Allah'a karşı)
küfredenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri
merdivenler yapardık." Zuhruf,

33.


b- Kabz (tutma)
ve bast (bırakma) bulutlar için de kullanılmıştır. Şu âyet, bu isimlerin
bulutlar için kullanıldığına işaret etmektedir: "Allah, rüzgârları
gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte
yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp
çıktığını görürsün." Rum,

48.


c- Bu isimler,
karanlık ve aydınlık için kullanılmıştır. Şu âyette bu anlama işaret
edilmiştir: "Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer
dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil
kılmışızdır. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir."
Furkan,

45-46.


d- Ruhların
alınması ve verilmesi. Ruhların alınması durumunda ölüm, verilmesi durumunda
da hayat gerçekleşmektedir.

e- Yerin
dürülmesi ve yayılması. Allah yerin kıyamette dürülmesine şöyle işaret
etmektedir: "Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır;
gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür." Zümer,

67.
Yerin dünya hayatında yayılmasına, döşenmesine ise, Allah şöyle işaret
etmektedir: "Biz, yeryüzünü bir döşek gibi yaymadık mı?" Nebe,

6.

f- Sadakaları
almak. Allah şöyle buyurur: "Sadakaları alır." Tevbe,

104.


g- Kalpleri
ferahlatması (bast) ve daraltması (kabz).