Kitap ve Sünnette Hikmet ve Bu Sıfatı Kabul Etmeyenlere Cevap

Kitap ve Sünnette Hikmet ve Bu Sıfatı Kabul Etmeyenlere Cevap

Kitap ve Sünnette Hikmet ve Bu Sıfatı Kabul Etmeyenlere Cevap

1-
Hikmet sözcüğü Kur'an-ı Kerîm'de açık bir şekilde geçmektedir. Yüce Al­lah şöyle
buyurmaktadır:

"(Ki her biri) büyük hikmettir."[1]

"Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti."[2]

"Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene bü­yük
bir hayır da verilmiştir."[3]

Hikmet, faydalı ilim ve salih ameldir. İlim ve amel, asıl hedefe bağlı ol­ması
ve ona ulaştırması nedeniyle hikmet olarak adlandırılmıştır. Söylenen söz­ler,
övülen sonuçlara ve yararlı isteklere ulaştırmadıkça hikmet olarak
ad­landırılmaz. Dolaysıyla hikmet, kişinin yararlı ilme ve salih amele
yönelmesini ve istediği sonucu elde etmesini sağlar.

Eğer hikmetle konuşan kişi, hitap ettiği kimselerin yararını, doğru yolu
bul­malarını ve mutluluğa kavuşmalarını istemiyorsa, onlara bunun yollarını ve
engellerini göstermiyorsa, konuşmasının amacı bu değilse, bu amaçla
ko­nuşmuyorsa, peygamberleri bunun için göndermemişse, kitapları bunun için
indirmemişse, sevap ve azabı bunun için koymamışsa, hikmet sahibi olmadığı gibi,
sözleri de hikmet değildir.

2-
Allah Teâlâ, fiillerinin ve emirlerinin amacını, niçin yaptığını ve niçin
em­rettiğini bize şöyle haber vermektedir:

"Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah'ın
gerçek­ten her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir."[4]

"Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların
ara­sında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve
ger­çekten Allah'ın ilmiyle her şeyi sarıp kuşattığını bilip öğrenmeniz için."[5]

"Öyle ki, Kitab ehli (yahudi ve hıristiyanlar) Allah'ın fazlından hiçbir şeye
güç yetirip sahip olmadıklarını ve fazlın muhakkak Allah'ın elinde oldu­ğunu,
onu dilediğine verdiğini bilip öğrensin."[6]

"O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer. Öyle ki
onla­rın, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ
ettiklerini; (Al­lah'ın) onların nezdinde olanları sarıp kuşattığını ve her şeyi
sayı olarak da tes­pit ettiğini bilsin."[7]

"Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla
tat­min bulsun diye yaptı."[8]

Eğer bu âyetlerde geçen "Lâm", "Firavun'un ailesi, onu (ile­ride
bilmeksi­zin) kendileri için bir düşman ve üzüntü olsun diye aldılar."[9]
âyetinde kullanıl­dığı gibi ‘Akibet Lâm'ıdır. Çünkü burada Lâm'dan sonra gelen,
iste­nen bir sonuç değildir. Fakat eylemleri sonuçta buraya gelip
daya­nacağından ve yaptıkları, böyle kötü bir sonla biteceğinden fiilin başına
"Se­bep Lâm'ı gelmiş­tir. Oysa gerçekte bu "Akibet Lâm"ıdır denilirse…

Bu iddiaya iki yönden cevap verebiliriz:

1-
"Akibet Lâm'ı", cahil veya defetme gücü olmayan kimseler için kulla­nı­lır. Şu
âyette kullanılan Lâm bu anlamdadır. "Firavun'un ailesi, onu (ileride
bil­meksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü olsun diye aldılar."[10]
Ancak her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten biri için bu Lâm'ın kullanılması
müm­kün değildir. Dolaysıyla böyle bilgili ve güçlü olan birinin fiillerinin ve
hü­kümleri­nin başına Lâm geldiğinde bu, ‘Hikmet Lâm'ıdır ve böyle Lâm'dan sonra
gelen sonuç, istenen sonuçtur.

2-
Bu Lâm'ın geçtiği yerler ayrı ayrı ele alınarak cevap verilebilir. Ancak biz
burada sadece "Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için
bir düşman ve üzüntü olsun diye aldılar."[11]
âyetini açıklamakla yetineceğiz. Hz. Musa'nın, Firavun ailesi tarafından
alınması, Allah'ın takdiri ile gerçekleşmiş­tir. Burada kullanılan Lâm, Allah'ın
bu takdirini açıklamak için kulla­nılmıştır. Ancak Allah'ın bu takdiri yerine
Firavun ehlinin fiili zikredilmiş­tir. Çünkü bu, onların üzüntü ve
pişmanlıklarının ne kadar büyük olacağına işa­ret etmekte­dir. Böylece Allah'ın
mükemmel planı, gücü, ilmi ve hikmeti Fira­vun ve yan­daşlarına gösterilmiştir.
İstediği bütün erkek çocukları boğazla­yan Firavun, kendi istek ve iradesi ile,
mülkünü yok edecek çocuğu kendi evinde ve kendi gözetiminde yetiştirip
büyütmektedir. İşte Allah'ın takdiri ve mükemmel planı budur.[12]







[1]
Kamer,

5.






[2]
Nisa,

113.






[3]
Bakara,

269.






[4]
Maide,

97.






[5]
Talak,

12.






[6]
Hadîd,

29.






[7]
Cin,

27-28.






[8]
Âl-i İmrân,

126.






[9]
Kasas,

8.






[10]
Kasas,

8.






[11]
Kasas,

8.






[12]
İbn Kayyim, "Şifâu'l-alîl", s.

336.