Allah'ın Semî' İsmine İnanmanın Gereği
Allah
Allah'ın Semî' İsmine İnanmanın Gereği
Yüce Allah aşağıdaki âyetlerde bizlere "işitmeyi", "dinlemeyi" ve "uymayı"
emretmekte; işitip uyanları methetmekte ve müjdenin bunlara ait olduğunu haber
vermektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'tan korkup-sakının ve dinleyin."[1]
"Dinleyin ve itaat edin."[2]
"Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve âBizi gözet'" deselerdi,
elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu."[3]
"Öyleyse kullarıma müjde ver. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline
uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleridir ve onlar,
temiz akıl sahipleridir."[4]
"Kur'an okunduğu zaman, onu dinleyin ve susun."[5]
"Peygambere indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı
gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün."[6]
Allah, kendi işittirmesi ile kulların işitmesini, kendilerinde hayır
bulunduğuna delil göstermiştir. Yani Allah'ın işittirmesi ile kulların işitmesi
aynı anda olmadığında bu, onlarda hayır bulunmadığına delalet etmektedir. Yüce
Allah bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: "Eğer Allah, onlardan bir hayır
görseydi muhakkak onlara işittirirdi. İşittirseydi bile, arka çevirenler olarak
(yine) yüz çevirirlerdi."[7]
Bir başka âyette Allah bize, düşmanlarının Kur'an'a karşı takındıkları tavrı
haber vermekte ve onların Kur'an'ı dinlemeyi terk ettiklerini ve onu dinlemeyi
yasakladıklarını bize şöyle bildirmektedir: "İnkâr edenler dediler ki: "Bu
Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın."[8]
Dinlemek, imanın kalbe girmesini sağlayan, ona davet eden ve onu öğreten bir
elçi gibidir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerîm'in birçok yerinde şu âyetler defalarca
geçer:
"Yine de işitmiyorlar mı?"[9]
"Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı,
böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve kendisiyle
işitebilecek kulakları oluversin?"[10]
Dinlemek (semâ), akletmenin ve bunun üzerine kurulu olan imanın temelidir. Bu
nedenle semâ, aklın ve imanın öncüsü, sohbet arkadaşı ve yardımcısıdır. Ancak
dinlenilen şey, son derece önemlidir. İnsanların birçoğu semâ (dinleme)
konusunda ihtilafa düşmüş, kimisi bunu yanlış anlayarak doğru yoldan
ayrılmışlardır.
Semânın (dinleme) aslı, kalbin dinlenilen şeylerin anlamlarına dikkat kesilmesi
ve bu anlamlarla coşmasıdır. Bunların etkisiyle kalp, ya ister ya da nefret
eder, ya sever ya da nefret eder.
Semânın çeşitlerini özetle şöyle açıklayabiliriz:
Kimi insanlar, tabiatının, nefsinin ve arzusunun isteğiyle dinler. Bu
kimselerin dinlediklerinden payları, tabiatlarına uygun nefsani zevklerdir.
Kimi insanlar manevi halleri, imanları, marifetleri ve akılları ile dinler.
Bunların dinlediklerinden payları ise, içinde bulunduğu manevi halin, iman ve
düşünme gücünün artmasıdır.
Kimileri de başkalarıyla değil yalnız Allah ile dinler. Bu kimselerin durumu
sahih ve kutsi bir hadiste şöyle belirtilir: "Öyle ki, Benimle işitir, Benimle
görür."[11]
Semâların en üstünü ve hepsinden daha doğru olanı işte budur.[12]
[1]
Maide,
108.
[2]
Teğabün,
16.
[3]
Nisa,
46.
[4]
Zümer,
17-18.
[5]
A'raf,
204.
[6]
Maide,
83.
[7]
Enfal,
23.
[8]
Fussilet,
26.
[9]
Secde,
26.
[10]
Hac,
46.
[11]
Buhârî,
6502.
[12]
İbn Kayyim, "Medâricu's-sâlikîn",
1/479.
Allah'ın Semî' İsmine İnanmanın Gereği
Yüce Allah aşağıdaki âyetlerde bizlere "işitmeyi", "dinlemeyi" ve "uymayı"
emretmekte; işitip uyanları methetmekte ve müjdenin bunlara ait olduğunu haber
vermektedir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah'tan korkup-sakının ve dinleyin."[1]
"Dinleyin ve itaat edin."[2]
"Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve âBizi gözet'" deselerdi,
elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu."[3]
"Öyleyse kullarıma müjde ver. Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline
uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleridir ve onlar,
temiz akıl sahipleridir."[4]
"Kur'an okunduğu zaman, onu dinleyin ve susun."[5]
"Peygambere indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı
gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün."[6]
Allah, kendi işittirmesi ile kulların işitmesini, kendilerinde hayır
bulunduğuna delil göstermiştir. Yani Allah'ın işittirmesi ile kulların işitmesi
aynı anda olmadığında bu, onlarda hayır bulunmadığına delalet etmektedir. Yüce
Allah bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: "Eğer Allah, onlardan bir hayır
görseydi muhakkak onlara işittirirdi. İşittirseydi bile, arka çevirenler olarak
(yine) yüz çevirirlerdi."[7]
Bir başka âyette Allah bize, düşmanlarının Kur'an'a karşı takındıkları tavrı
haber vermekte ve onların Kur'an'ı dinlemeyi terk ettiklerini ve onu dinlemeyi
yasakladıklarını bize şöyle bildirmektedir: "İnkâr edenler dediler ki: "Bu
Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın."[8]
Dinlemek, imanın kalbe girmesini sağlayan, ona davet eden ve onu öğreten bir
elçi gibidir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerîm'in birçok yerinde şu âyetler defalarca
geçer:
"Yine de işitmiyorlar mı?"[9]
"Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı,
böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve kendisiyle
işitebilecek kulakları oluversin?"[10]
Dinlemek (semâ), akletmenin ve bunun üzerine kurulu olan imanın temelidir. Bu
nedenle semâ, aklın ve imanın öncüsü, sohbet arkadaşı ve yardımcısıdır. Ancak
dinlenilen şey, son derece önemlidir. İnsanların birçoğu semâ (dinleme)
konusunda ihtilafa düşmüş, kimisi bunu yanlış anlayarak doğru yoldan
ayrılmışlardır.
Semânın (dinleme) aslı, kalbin dinlenilen şeylerin anlamlarına dikkat kesilmesi
ve bu anlamlarla coşmasıdır. Bunların etkisiyle kalp, ya ister ya da nefret
eder, ya sever ya da nefret eder.
Semânın çeşitlerini özetle şöyle açıklayabiliriz:
Kimi insanlar, tabiatının, nefsinin ve arzusunun isteğiyle dinler. Bu
kimselerin dinlediklerinden payları, tabiatlarına uygun nefsani zevklerdir.
Kimi insanlar manevi halleri, imanları, marifetleri ve akılları ile dinler.
Bunların dinlediklerinden payları ise, içinde bulunduğu manevi halin, iman ve
düşünme gücünün artmasıdır.
Kimileri de başkalarıyla değil yalnız Allah ile dinler. Bu kimselerin durumu
sahih ve kutsi bir hadiste şöyle belirtilir: "Öyle ki, Benimle işitir, Benimle
görür."[11]
Semâların en üstünü ve hepsinden daha doğru olanı işte budur.[12]
[1]
Maide,
108.
[2]
Teğabün,
16.
[3]
Nisa,
46.
[4]
Zümer,
17-18.
[5]
A'raf,
204.
[6]
Maide,
83.
[7]
Enfal,
23.
[8]
Fussilet,
26.
[9]
Secde,
26.
[10]
Hac,
46.
[11]
Buhârî,
6502.
[12]
İbn Kayyim, "Medâricu's-sâlikîn",
1/479.
Esmau'l-Husna
- Esmau'l-Husna
- İçindekiler
- Önsöz
- Kitap Hakkında
- ALLAH
- "Allah" Adının Bütün İsim ve Sıfatları Kapsaması
- "Allah" Kelimesinin Kökeni
- "Allah" Adı Türememiştir; Türediğini İddia Etmenin Amacı Nedir?
- "Allahümme" Kelimesinin Anlamı
- Basralı Dilbilimcilerin Cevabı
- EKREM-KERİM
- Ekrem'in Anlamı
- Kerîm'in Anlamı
- Ekrem Kerîm Arasındaki Fark
- Yüce Allah'ın Kerem Sahibi Oluşunun Göstergeleri
- EVVEL-AHİR-ZAHİR-BATIN
- Evvel ve'l-Âhir'in Anlamı
- Fahrüddin Râzî'nin Görüşü
- İbn Kayyim'in görüşü
- Bu İsimleri Bilmenin Sağladığı Yararlar
- BARİ
- Bu İsmi Bilmenin Faydası
- BASİT-KABIZ
- Bu İki İsmi Bilmenin Faydaları
- BAİS
- Bâ'is İsmini Bilmenin Faydası
- BAKİ
- Bâkî İsminin Anlamları
- BEDİ'
- BER