MUKADDİM-MUAHHİR

Yeni Sayfa 1

﴿

اَلْمُقَدِّمُ - اَلْمُؤَخِّرُ ﴾
MUKADDİM
- MUAHHİR

Her iki isim Kur'an'da bu şekilde geçmemektedir. Hatta Mukaddim ismi, fiil
olarak bile Kur'an'da geçmez. Ancak Muahhir ismi Kur'an'da fiil olarak şöyle
geçer: "Onları gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemekte­dir."[1]

Bu iki isim yalnızca hadislerde geçmektedir. İbn Abbas anlatıyor. Hz. Peygamber
Teheccüt (gece) namazı için geceleyin kalktığında şöyle dua ederdi: "… Öne alan
(geçiren) ve erteleyen (arkaya bırakan) sensin…"[2]

Bütün İslâm âlimleri Allah'ın bu isimleri olduğunu kabul etmiş ve üze­rinde
görüş birliğine varmışlardır. Birini zikretmeden yalnız ötekiyle dua et­mek caiz
değildir. Her iki ismin anlamları açıktır. İkisi de Allah'ın fiilî
sıfatla­rındandır. Dilediğini yükseltip dilediğini alçaltan, dilediğini aziz
kılıp dilediğini zelil eden, dilediğini kendisine yakılaştırıp dilediğini
uzaklaştıran O olduğu gibi, öne alan ve arkada bırakan da O'dur. Öne alınan
kimse yüksek merte­beler çıkar. Geri bırakılan ise en aşağı mertebelere iner.

el-Halîmî der ki: "Mukaddim, yüksek mertebelere çıkartan; Muahhir, yüksek
mertebelerden indirendir. Allah, nebileri ve dostlarını kendisine
ya­kınlaştırarak ve onlara hidayet vererek yükselten, düşmanlarını da
kendisin­den uzaklaştırarak alçak mertebelere indiren ve kendisiyle onlar
arasına perde koyandır. Allah, henüz varlıkları yaratmadan önce bütün ölçüleri
koy­muş ve her şeyi takdir etmiştir. Sevdiği kullarını diğer insanlardan üstün
tut­muş ve insanları birbirinden üstün kılmıştır. Bu O'nun dilemesidir. "O,
yap­tıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler."[3]

İbn Kayyim'in bu isimler hakkındaki görüşü şöyledir: "Mukaddim ve Muahhir
sıfatları, Allah'ın hem fiilî hem de zatî sıfatlarındandır. Zira her ikisi de şu
üç sıfata (Kudret, İrade ve Hikmet) dayanmaktadır. Bu üç sıfat, Allah'ın kendi
zatı ile kâimdir. Allah bu sıfatlara sahip olduğu gibi, bunların gerektirdiği
diğer bütün sıfatlara da sahiptir. Dolaysıyla öne almak-arkaya bırakmak, yarar
sağlamak-zarar vermek, vermek-mahrum bırakmak, yük­seltmek-alçaltmak gibi
kâinatta meydana gelen her şey O'ndan kaynaklan­maktadır. Bu konuda duyu
organları ve akılla kavranan şeyler arasında fark olmadığı gibi din ve dünya ile
ilgili olan şeyler arasında da bir fark yoktur. Bu isimlerin fiilî sıfatlardan
olmasının anlamı işte budur. Kelamcıların iddia ettiği gibi değil."[4]

Mukaddim ve Muahhir isimleri hakkında el-Hattâbî der ki: "Eşyayı yerli yerine
koyandır. O, dilediğini öne koyar dilediğini de arkaya koyar. O, daha varlıkları
yaratmadan her şeyi takdir etmiştir. Sevdiği dostlarını diğer insanlardan üstün
tutmuş ve kendisine yakınlaştırmıştır. İnsanları birbirinden üstün kılan yine
O'dur. Allah, dilediği kimseleri başarılı kılıp öne çıkarmış, dilediklerini de
geri bırakmıştır. Her şey O'nun ilmi, iradesi ve hikmeti doğ­rultusunda
gerçekleşmektedir. Geri bıraktığını öne çıkarmaz, öne çıkardığını da geriye
bırakmaz. Bu iki ismi birlikte zikretmek, ayrı zikretmekten daha güzeldir.[5]

Allah, bazı insanlara ilim, ibadet ve başarı vermekle üstün kılmış ve onları öne
geçirmiştir. Bazılarını da bu dereceler ulaşmaktan mahrum bırakarak geri
bırakmıştır. Hz. Muhammed'i en üstün mertebeye çıkarmış ve şöyle buyur­muştur: "Senin
zikrini (şanını) yücelttik."[6]
Buna karşılık Ebû Leheb'i en aşağı mertebeye indirmiştir. Bu iki mertebe, pek
açıktır. Aralarında birbirin­den farklı çeşitli mertebeler vardır.[7]






[1]
İbrahim,

42.






[2]
Buhârî,

1120;
Müslim,

769.






[3]
Enbiya,

23.






[4]
es-Sa'dî, "Tavdihu'l-kâfiyetu'ş-şâfiye", s.

131-132.






[5]
Beyhakî, a.g.e., s.

86.






[6]
İnşirah,

4.






[7]
Râzî, a.g.e., s.

308.