Dâvetin Alanı

Dâvetin Alanı

Dâvetin Alanı:



İslâmî dâvet şüphesiz ki kişilere, gruplara
(mezheplere ve hiziplere) veya din adına sonradan ortaya çıkmış şeylere değil,
Allah rızâsı için O'na ve O'nun âyetlerine bir çağrıdır. Iyinin, güzelin,
adâletin, insanlığın ve bunlara bağlı değerlerin kaynağı Islâm'dır. Kur'an,
insanları Allah'a ve bu değerlere dâvet edip, kendisi de salih amel işleyen
kimseleri doğru sözlüler (sadıklar) olarak niteliyor (41/Fussılet, 33).

Bu şekilde dâvet edenlerin başında da Allah'ın
elçileri gelir. Onlar insanları Allah'a ve O'na kulluğa çağırırlar. Onların
çağrısı insanlara hayat veren şeyleredir (8/Enfâl, 24). Kur'an Peygamberimize
‘beşîr, mübeşşir (müjdeleyici)' ve ‘nezîr (uyarıcı ve korkutucu)' dediği gibi
‘dâiyellah- Allah'a dâvet edici' de demektedir (48/Fetih, 8; 25/Furkan, 56; 33/Ahzâb,
45-46; 46/Ahkaf, 31).

Peygamberler, insanları ‘kurtuluşa' dâvet
ederler, küfre düşen sapmışlar ise onları, hatta kendilerine elçi olarak gelen
peygamberleri bile ateşe (nâr'a) çağırırlar (40/Mü'min, 41-42). İnsanlardan
bazıları da kendilerini ‘kurtuluşa' çağıran elçilere karşı alaylı bir tavır
takınmalarının yanında, Hakk'tan gelen çağrıyı duymamak için kulaklarını
kapatırlar, elbiselerini başlarına dolarlar. Şüphesiz bu hareket aklını iyi
kullanan kişilerin yapacağı şey değildir (71/Nûh, 7-8). Allah'a şirk koşanlar,
ya da inkâra sapanlar kendi yollarının doğru olduğunu, kendi inançlarının sağlam
olduğunu düşünürler ve insanları kendi bâtıl dinlerine çağırırlar, o bâtıl
dinlerin propagandasını yaparlar. Onların bu dâveti sapıklığa çağrıdan başka bir
şey değildir (13/Ra'd, 14). Halbuki Allah (c.c.) insanları ‘selâm yurduna'
çağırmaktadır . Selâm yurduna gidebilmenin yolu da yine ‘selâm' dini olan Islâma
teslim olmaktır.

Şeytan, gerçekten insanoğlunun en büyük
düşmanıdır. O, kendine uyanları mutluluğa, huzura ve iyi olan şeylere değil;
çılgınca yanan bir ateşin halkından olmaya çağırır (35/Fâtır, 6). Haddi aşarak
büyüklük taslayan ve dalâlete düşen nice küfür öncüleri tıpkı firavun gibi
insanları ateşe (nâr'a) dâvet ederler. Bu gibi sapık liderlere uyup onların
peşinden gidenler, ya da onların uydurduğu bâtıl dinlere göre yaşayanlar,
ateşden başka bir şey kazanmazlar (28/Kasas, 41-42). Hakka, doğruya, güzele,
iyiye, mutluluğa, huzura, selâm yurduna, fıtrata, insanlığa dâvet eden Hz.
Muhammed (s.a.s.)'in çağrısı bütün insanları kapsar. O, son peygamber olduğu
için kendinden sonra gelen bütün insanlara gönderilmiştir (34/Sebe', 28; 7/A'râf,
158). Allah (c.c.) katında tek geçerli din de Hz. Muhammed'in insanlara tebliğ
ettiği İslâm'dır (3/Âl-i İmrân, 19). Hz. Muhammed (s.a.s.) diğer elçiler
gibi, insanlar üzerinde bir zorba (88/Ğâşiye, 22), bir bekçi (koruyucu)
(4/Nisâ, 80; 42/Şûrâ, 48), onların yaptıklarından sorumlu bir vekil (6/En'âm,
66, 107; 39/Zümer, 4 vd.) değildir. O'nun görevi, kendisine indirilen vahy'i
insanlara tebliğ etmek, onları irşad etmek ve onları Hakk'a dâvet etmektir
(3/Âl-i İmrân, 20; 5/Mâide, 92, 99; 42/Şûrâ, 48 vd.)

Allah'ın elçileri insanları Hakk dine dâvet
ederler, onlara bir baskı uygulamazlar, zorlama yapmazlar. Ancak onlar,
kendilerine uyanları irşad ederler, onları Allah'ın hükümleriyle yönetirler,
onlara yol göstermeye ve örnek olmaya devam ederler.