Dâî/Dâvetçi

Dâî

Dâî/Dâvetçi



Dâî; Dâvet eden, çağıran, bir kimseyi bir şeye
sevk ve teşvik eden kimse demektir. Arapça "deave" fiilinin ism-i fâili olan
kelime hu anlamıyla kullanıldığında, tarih boyunca insanları doğruya, hakka
yöneltmek için Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerin birer dâî, yani
dâvetçi olduğu anlaşılmaktadır. Peygamberlerin insanları Allah'a çağırdıkları
bir çok âyetlerle sâbittir: "(Ey Nebî) de ki: Benim yolum budur. Ben ve bana
uyarılar bilerek insanları Allah'a çağırırız." (12/Yûsuf, 108);
"...Rabbim, doğrusu ben milletimi gece-gündüz Çağırdım..." (71/Nûh, 5);
"Ey inananlar, Allah ve Peygamber sizi hayat verecek şeye (İslâm şeriatına)
çağırdığı zaman ona uyunuz." (8/Enfâl, 24); "(Mûsâ:) Ben sizi kurtuluşa
(her yönüyle İslâm'ı kabule) çağırıyorum (ama) siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
Siz beni Allah'ı inkâr etmeye çağırıyorsunuz. ben ise sizi, güçlü olan, çok
bağışlayan Allah'a çağırıyorum." (15/Hıcr, 41-42).

Peygamberler insanları ebedî kurtuluş
sebeplerine yani Allah'ın vahdaniyet ve hâkimiyetini kabule çağıran birer dâî
oldukları gibi, ümmetlerinden bu görevi yapanlar da Kur'ân diliyle
medhedilmişlerdir: "...Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır?"
(16/Nahl, 33)

Aynı kelimeden türeyen duâ da Allah'a yalvarma,
Allah'tan dilekte bulunma, iman neticesi Allah'ı çağırma manalarında kullanılır:
"Rabbınıza yalvararak ve gizlice duâ edin." (7/A'râf, 55); "... Benden
isteyenin, duâ ettiğinde duâsını kabul ederim..." (11/Hûd, 186; 19/Meryem,
48; 72/Cinn, 20)

Allah'a samimiyetle inananlar, her zaman O'na
duâ ederken; insanların bir çoğu darda kaldıkları zaman Allah'a duâ eder,
genişliğe erince hiç duâ etmemiş gibi hayata devam ederler; ya da Allah'a ortak
koşarak O'nâ duâ ederler. Bu tür duâlar sahibine fayda vermediği gibi
azgınlıklarını da artırır: "İnsana bir darlık gelince, yan yatarken, oturur
veya ayakta iken bize yalvarıp yakarır; biz darlığını giderince, başına gelen
darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamışa döner..." (10/Yûnus, 12); "Gemiye
bindikleri zaman, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar, ama Allah
onları karaya çıkararak kurtarınca, kendilerine verdiği nimete nankörlük ederek
O'na hemen eş koşarlar..." (29/Ankebût, 65; 39/Zümer, 8); "O gün Allah,
bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin der. Onları çağırırlar fakat
hiç birisi onların çağrısına gelmez" (18/Kehf, 52; 28/Kasas, 64);
"Allah'tan başkasına yalvarma. Öyle yaparsan şüphesiz zâlimlerden olursun."
(10/Yûnus, 106 ve 26/Şuarâ, 13, 28/Kasas, 88) (11)