Rasûlullah ve Güzel Söz
Rasûlullah ve Güzel Söz
Rasûlullah ve
Güzel Söz:
Ahlâkı Kur'an olan Hz. Peygamber dâvette de
ideal üslûbun örneğiydi. O, söyleyeceğini deve çobanından devlet başkanına,
dâvete muhatap olan her insanın anlayabileceği bir dille ve sadelikte söylerdi.
"Onlar ki sözün tümünü dinlerler, en güzeline uyarlar." (39/Zümer, 18)
âyeti onda ahlâk halini almıştı. Sözü olan herkesi dinlediği için müşrikler ona
"kulak" lakabını takmışlardı (9/Tevbe, 61).
Bir insanın konuşma hakkından söz edebilmesi
için dinleme sorumluluğunu yerine getirmesi şarttır. Bu ahlâkî sorumluluk
günümüz insanının en büyük eksikliğidir. Yapılan bir bilimsel araştırmada
karşılıklı konuşan insanların birbirlerinin söylediklerinin % 65'ini dinlemediği
ortaya çıkmıştır. Dinlemesini bilmeyenin dinlenmek istemeye hakkı yoktur.
Peygamber'in ahlâkı bunun en ideal örneğidir.
Hz. Peygamber'in dâvet üslûbu, ilkelerden tâviz
vermeyen fakat olguları da gören bir üslûptur. Rasûlullah, etrafındaki insanları
terbiye ederken oldukça sevecen ve şefkatli davranır, onların hatalarını
kendilerini kırmadan düzeltirdi. (18)
Konuşma ve yazma kabiliyetini bize Allah
vermiştir (55/Rahmân, 4; 96/Alak, 4). Lisanların çeşit çeşit olması da yine,
Allah'ın kudretini gösteren özelliklerdendir (30/Rûm, 22). Her peygamber kendi
kavminin, içinden çıktığı toplumun konuştuğu dille tebliğ ve dâvetini yapmıştır
(14/İbrâhim, 4). Dinin amaç, dilin araç olmasından dolayı her müslümanın kendi
ana dilini çok iyi bilmesi ve onu çok güzel bir şekilde kullanması, dinini
tanıyabilmesi ve kendi toplumuna tanıtabilmesi açısından da çok önemlidir.
İnsanlar, dilleriyle (kullandıkları kelimelerle) düşünürler, onunla yaşarlar,
onunla inançlarını öğrenir ve ifade ederler, birbirleriyle dil sayesinde
anlaşırlar. Beraber yaşadığımız insanlarla iyi iletişim kurmak ve sosyal hayatta
başarılı olmak için de konuştuğumuz dili iyi bilmek ve düzgün kullanmak şarttır.
"(İnsanları) Allah'a dâvet eden, sâlih amel/iyi
iş yapan ve âben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman
(görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost
olur. Bu (haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna, ancak (hayırdan) büyük
pay sahibi olan kimse kavuşturulur."
(41/Fussılet, 33-35) "Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et ve
onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en
iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de en iyi bilendir." (16/Nahl, 125) Bu
âyetlerden yola çıkarak, güzel sözün muhtevâ/içerik yönüyle özelliklerini
şöyle tespit edebiliriz:
1- Allah'a dâvet,
insanları mutlak doğruya, tevhide, İslâm'ın ana
esaslarına çağırmalıyız. Kendi beşerî doğrularımıza, parti veya cemaatimize,
dernek veya vakfımıza değil; insanları Allah'a ve O'nun dinine, O'nun
tartışmasız doğrularına dâvet etmeliyiz. Bugün çoğu dâvetçi, bunu
uygulamamaktadır. Mutlak doğrulara değil; göreceli/ictihâdî/yoruma dayalı
doğrulara çağırmaktadır. Tebliğ zannedilen görüşmelerin bereketsizliğinin
sebeplerinden biri de budur.
2- Sâlih amel,
yani sadece sözle yaptığımız dâvetle yetinmeyip hal dili, beden dilini de
kullanmak, anlattığımızı önce ihlâslı bir şekilde nefsimizde yaşamak ve örnek
olmak gerekmektedir. Unutmamalıyız ki, eteği tutuşan itfaiyeci, kendini
kurtarmadan dışarıdaki yangını söndüremez.
3- "Ben müslümanlardanım" demek,
yani Allah'a teslimiyet, İslâm prensiplerini tâvizsiz yaşamaya çalışmak, İslâm
kimliğinden başka kimlik ve âidiyetleri öne çıkarmamak, şahsiyet/kimlik sahibi
olmak ve dünyevî çıkar gözetmemek gerekir. Bir cemaat mensûbu, bir klik, grup
olarak değil; "müslüman" olarak tebliğ yapmak; sadece bu kimlikle muhâtabın
karşısında olmak gerekir.
Diğer âyet ve hadislerden yola çıkarak, güzel
sözün diğer temel içerik özelliklerine şunları da ekleyebiliriz:
4- Hayırlı ve Faydalı Şeyler Konuşmak:
"Kim Allah'a ve âhiret gününe iman
ediyorsa, ya hayır (iyi, güzel, hak, doğru, meşrû söz) söylesin veya konuşmasın,
sussun!" (Buhârî, Tecrid-i Sarih
Terc. 12/131, hadis no: 1981; et-Tâc, 5/183; Riyâzu's.Sâlihîn, II/120)
5- Aksi Gerekmediği Müddetçe Sevindirici,
Müjdeleyici Sözler:
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; Müjdeleyin, nefret ettirmeyin."
(Mişkâtu'l Mesâbih, hadis no: 3722) "Tatlı bir çift söz (muhâtaba verilmiş)
bir sadakadır." (Keşfu'l Hafâ, hadis no: 1947)
6- Muhâtabın Seviyesine ve Psikolojik Durumuna
Uygun Sözler.
Güzel sözün üslûp yönüyle özelliklerini yine
âyetlerden yola çıkarak şöyle tespit edebiliriz:
1- Kötülüğü en güzel bir tavırla önlemek:
Kötülük, en güzel haslet ne ise onunla
önlenmelidir. Meselâ öfkeye sabır, bilgisizliğe hilm, kötülüğe af ve iyilik ile
karşılık verilmelidir.
2-Düşmanı yakın bir dosta dönüştürme çabası,
3- Sabırlı ve hayırlı olmak;
Tahammülü engin, hayır yönüyle zengin olmak,
4-
Hikmet sahibi olmak, hikmetli sözlerle Rabbin yoluna çağırmak,
5- Mev'ıza-i hasene (güzel öğüt) ile hitab
etmek, (bu konudaki diğer âyet ve
hadislerde emir ve tavsiye edilen güzel öğüt kurallarına uymak:) tatlı dille,
yumuşak üslûpla insanlara, mesajı sevdirerek, varsa kolaylık yolunu göstererek
konuşmak. Müjdeleyici olmaya çalışmak, nefret ettirmemek, bıktırmamak,
alternatif göstererek kötülüğü değiştirmek, yıkıcı değil yapıcı olmak, muhatabın
özel durumunu dikkate alarak, onun seviye ve psikolojisine göre akla ve
duygulara hitab etmek. Uygun yer ve zamanı gözetmek, Öncelikleri tesbit ederek
ana esaslara çağırmak ve tedricî olmak. Aktüaliteden, eski bilgilerden yola
çıkmak, bıktırmaksızın tekrar tekrar mesajı değişik vesilelerle iletmek, kıssa
ve mesellerden, örnek ve temsillerden yararlanmak gerekir. Gereksiz
tartışmalardan, nefis meselesi yapılmasından veya kişinin onurunu rencide edecek
tavırlardan, mahcub etmekten, alay ve hakaretlerden uzak bir ifade tarzı
kullanmak şarttır.
6- En güzel şekilde münâkaşa ve mücâdele etmek.
Eğer başka çare yoksa ve mecburen
münakaşa ve fikrî mücâdele etmek zorunda kaldıysak, yine olgun ve onurlu bir
mü'mine yakışan tavırla, en güzel metodlarla münakaşa ve mücadele yapmak
gerekecektir. Karşımızdakinin seviyesine inmek yerine, onun bizim seviyemize
çıkmasına gayret etmek, en güzel yoldur. Bu münakaşa ve münazaralarımızda nasıl
bir usûl ve üslûp takınmamız gerektiğini Kur'an bize öğretmektedir: "Onlar
(münâfıklar), Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma,
kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında belîğ/tesirli söz söyle."
(4/Nisâ, 63) "Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak,
zulme/haksızlığa uğrayan başka. Allah, her şeyi işitendir, bilendir."
(4/Nisâ, 148) "Onların Allah'ı bir tarafa bırakarak taptıklarına (putlarına)
sövmeyin; sonra, onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." (6/En'âm, 108).
Usûl ve üslûp konusunda dikkat edilecek
hususlardan biri de, eleştirip yasakladığımız münkerin yerine hayırlı bir
seçenek, yani alternatif sunmaktır. Alternatif sunma:
Meşhur hadisi bilirsiniz:"Sizden her kim bir
münker (kötülük veya çirkin bir şey) görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet
eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmezse
kalbiyle değiştirsin/buğzetsin (onu hoş görmeyip kabullenmesin) ki, bu da imanın
en zayıf derecesidir." (Müslim, İman 78). Bu hadiste "münkerin
eleştirilmesi" veya "kaldırılması" değil; değiştirilmesi emredilmektedir.
Kötülüğü kaldırıp yerine iyisini yerleştirme, yani alternatif sunma. Bu özellik,
çoğu zaman göz ardı edilir. Sadece kötülük eleştirilir, yasaklanır. Halbuki
hayat boşluk kabul etmez. Alternatif gösterilmeyince kötülüğün kaldırılması çok
zordur; bu zorluk aşılsa bile başka bir kötülük onun yerini alabilecektir.
Münker işleyen kimseleri, elindeki basit
oyuncakla oynayan çocuklara benzetmek mümkündür. Çocuk, çocukluk edip eline
kendisine zarar verecek bıçak alıp onunla oynamaya başladıysa, onu gören adam,
onu zorla almaya çalışır, ya da kızarak bağırıp çağırırsa, büyük ihtimalle çocuk
elindekini vermek istemez, vermemek için koşmaya başlar ve bıçağı bu usûlle
almaya çalışan kimse, istemeden de olsa çocuğa zarar verebilir. Böyle
yapmaktansa, çocuğun hoşlanacağı zararsız ve güzel bir şey, meselâ bir şeker
çocuğa gösterilirse, çocuk kendiliğinden elindeki bıçağı atacak ve şekere
koşacaktır. Dâvetçi de münker işleyen çocuk akıllı kimselere böyle
davranabilmeli ki, netice alabilsin ve kimse zarar görmesin. Yasaklardaki
câzibe, fıtrî bir câzip şeyle değiştirilmeli, önündeki engeller kaldırılan
fıtrat, güzeli seçip tercih edebilecektir. Tattırmak gerekiyor. Muhâtap; örnek
alınacak güzel yaşayışları, yapılması gerekenleri yapanları görmek istiyor,
tebliğcinin sözünün eri olmasını istiyor.
Rasûlullah ve
Güzel Söz:
Ahlâkı Kur'an olan Hz. Peygamber dâvette de
ideal üslûbun örneğiydi. O, söyleyeceğini deve çobanından devlet başkanına,
dâvete muhatap olan her insanın anlayabileceği bir dille ve sadelikte söylerdi.
"Onlar ki sözün tümünü dinlerler, en güzeline uyarlar." (39/Zümer, 18)
âyeti onda ahlâk halini almıştı. Sözü olan herkesi dinlediği için müşrikler ona
"kulak" lakabını takmışlardı (9/Tevbe, 61).
Bir insanın konuşma hakkından söz edebilmesi
için dinleme sorumluluğunu yerine getirmesi şarttır. Bu ahlâkî sorumluluk
günümüz insanının en büyük eksikliğidir. Yapılan bir bilimsel araştırmada
karşılıklı konuşan insanların birbirlerinin söylediklerinin % 65'ini dinlemediği
ortaya çıkmıştır. Dinlemesini bilmeyenin dinlenmek istemeye hakkı yoktur.
Peygamber'in ahlâkı bunun en ideal örneğidir.
Hz. Peygamber'in dâvet üslûbu, ilkelerden tâviz
vermeyen fakat olguları da gören bir üslûptur. Rasûlullah, etrafındaki insanları
terbiye ederken oldukça sevecen ve şefkatli davranır, onların hatalarını
kendilerini kırmadan düzeltirdi. (18)
Konuşma ve yazma kabiliyetini bize Allah
vermiştir (55/Rahmân, 4; 96/Alak, 4). Lisanların çeşit çeşit olması da yine,
Allah'ın kudretini gösteren özelliklerdendir (30/Rûm, 22). Her peygamber kendi
kavminin, içinden çıktığı toplumun konuştuğu dille tebliğ ve dâvetini yapmıştır
(14/İbrâhim, 4). Dinin amaç, dilin araç olmasından dolayı her müslümanın kendi
ana dilini çok iyi bilmesi ve onu çok güzel bir şekilde kullanması, dinini
tanıyabilmesi ve kendi toplumuna tanıtabilmesi açısından da çok önemlidir.
İnsanlar, dilleriyle (kullandıkları kelimelerle) düşünürler, onunla yaşarlar,
onunla inançlarını öğrenir ve ifade ederler, birbirleriyle dil sayesinde
anlaşırlar. Beraber yaşadığımız insanlarla iyi iletişim kurmak ve sosyal hayatta
başarılı olmak için de konuştuğumuz dili iyi bilmek ve düzgün kullanmak şarttır.
"(İnsanları) Allah'a dâvet eden, sâlih amel/iyi
iş yapan ve âben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman
(görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost
olur. Bu (haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna, ancak (hayırdan) büyük
pay sahibi olan kimse kavuşturulur."
(41/Fussılet, 33-35) "Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et ve
onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en
iyi bilendir ve O, hidâyete erenleri de en iyi bilendir." (16/Nahl, 125) Bu
âyetlerden yola çıkarak, güzel sözün muhtevâ/içerik yönüyle özelliklerini
şöyle tespit edebiliriz:
1- Allah'a dâvet,
insanları mutlak doğruya, tevhide, İslâm'ın ana
esaslarına çağırmalıyız. Kendi beşerî doğrularımıza, parti veya cemaatimize,
dernek veya vakfımıza değil; insanları Allah'a ve O'nun dinine, O'nun
tartışmasız doğrularına dâvet etmeliyiz. Bugün çoğu dâvetçi, bunu
uygulamamaktadır. Mutlak doğrulara değil; göreceli/ictihâdî/yoruma dayalı
doğrulara çağırmaktadır. Tebliğ zannedilen görüşmelerin bereketsizliğinin
sebeplerinden biri de budur.
2- Sâlih amel,
yani sadece sözle yaptığımız dâvetle yetinmeyip hal dili, beden dilini de
kullanmak, anlattığımızı önce ihlâslı bir şekilde nefsimizde yaşamak ve örnek
olmak gerekmektedir. Unutmamalıyız ki, eteği tutuşan itfaiyeci, kendini
kurtarmadan dışarıdaki yangını söndüremez.
3- "Ben müslümanlardanım" demek,
yani Allah'a teslimiyet, İslâm prensiplerini tâvizsiz yaşamaya çalışmak, İslâm
kimliğinden başka kimlik ve âidiyetleri öne çıkarmamak, şahsiyet/kimlik sahibi
olmak ve dünyevî çıkar gözetmemek gerekir. Bir cemaat mensûbu, bir klik, grup
olarak değil; "müslüman" olarak tebliğ yapmak; sadece bu kimlikle muhâtabın
karşısında olmak gerekir.
Diğer âyet ve hadislerden yola çıkarak, güzel
sözün diğer temel içerik özelliklerine şunları da ekleyebiliriz:
4- Hayırlı ve Faydalı Şeyler Konuşmak:
"Kim Allah'a ve âhiret gününe iman
ediyorsa, ya hayır (iyi, güzel, hak, doğru, meşrû söz) söylesin veya konuşmasın,
sussun!" (Buhârî, Tecrid-i Sarih
Terc. 12/131, hadis no: 1981; et-Tâc, 5/183; Riyâzu's.Sâlihîn, II/120)
5- Aksi Gerekmediği Müddetçe Sevindirici,
Müjdeleyici Sözler:
"Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; Müjdeleyin, nefret ettirmeyin."
(Mişkâtu'l Mesâbih, hadis no: 3722) "Tatlı bir çift söz (muhâtaba verilmiş)
bir sadakadır." (Keşfu'l Hafâ, hadis no: 1947)
6- Muhâtabın Seviyesine ve Psikolojik Durumuna
Uygun Sözler.
Güzel sözün üslûp yönüyle özelliklerini yine
âyetlerden yola çıkarak şöyle tespit edebiliriz:
1- Kötülüğü en güzel bir tavırla önlemek:
Kötülük, en güzel haslet ne ise onunla
önlenmelidir. Meselâ öfkeye sabır, bilgisizliğe hilm, kötülüğe af ve iyilik ile
karşılık verilmelidir.
2-Düşmanı yakın bir dosta dönüştürme çabası,
3- Sabırlı ve hayırlı olmak;
Tahammülü engin, hayır yönüyle zengin olmak,
4-
Hikmet sahibi olmak, hikmetli sözlerle Rabbin yoluna çağırmak,
5- Mev'ıza-i hasene (güzel öğüt) ile hitab
etmek, (bu konudaki diğer âyet ve
hadislerde emir ve tavsiye edilen güzel öğüt kurallarına uymak:) tatlı dille,
yumuşak üslûpla insanlara, mesajı sevdirerek, varsa kolaylık yolunu göstererek
konuşmak. Müjdeleyici olmaya çalışmak, nefret ettirmemek, bıktırmamak,
alternatif göstererek kötülüğü değiştirmek, yıkıcı değil yapıcı olmak, muhatabın
özel durumunu dikkate alarak, onun seviye ve psikolojisine göre akla ve
duygulara hitab etmek. Uygun yer ve zamanı gözetmek, Öncelikleri tesbit ederek
ana esaslara çağırmak ve tedricî olmak. Aktüaliteden, eski bilgilerden yola
çıkmak, bıktırmaksızın tekrar tekrar mesajı değişik vesilelerle iletmek, kıssa
ve mesellerden, örnek ve temsillerden yararlanmak gerekir. Gereksiz
tartışmalardan, nefis meselesi yapılmasından veya kişinin onurunu rencide edecek
tavırlardan, mahcub etmekten, alay ve hakaretlerden uzak bir ifade tarzı
kullanmak şarttır.
6- En güzel şekilde münâkaşa ve mücâdele etmek.
Eğer başka çare yoksa ve mecburen
münakaşa ve fikrî mücâdele etmek zorunda kaldıysak, yine olgun ve onurlu bir
mü'mine yakışan tavırla, en güzel metodlarla münakaşa ve mücadele yapmak
gerekecektir. Karşımızdakinin seviyesine inmek yerine, onun bizim seviyemize
çıkmasına gayret etmek, en güzel yoldur. Bu münakaşa ve münazaralarımızda nasıl
bir usûl ve üslûp takınmamız gerektiğini Kur'an bize öğretmektedir: "Onlar
(münâfıklar), Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma,
kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında belîğ/tesirli söz söyle."
(4/Nisâ, 63) "Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak,
zulme/haksızlığa uğrayan başka. Allah, her şeyi işitendir, bilendir."
(4/Nisâ, 148) "Onların Allah'ı bir tarafa bırakarak taptıklarına (putlarına)
sövmeyin; sonra, onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." (6/En'âm, 108).
Usûl ve üslûp konusunda dikkat edilecek
hususlardan biri de, eleştirip yasakladığımız münkerin yerine hayırlı bir
seçenek, yani alternatif sunmaktır. Alternatif sunma:
Meşhur hadisi bilirsiniz:"Sizden her kim bir
münker (kötülük veya çirkin bir şey) görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet
eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmezse
kalbiyle değiştirsin/buğzetsin (onu hoş görmeyip kabullenmesin) ki, bu da imanın
en zayıf derecesidir." (Müslim, İman 78). Bu hadiste "münkerin
eleştirilmesi" veya "kaldırılması" değil; değiştirilmesi emredilmektedir.
Kötülüğü kaldırıp yerine iyisini yerleştirme, yani alternatif sunma. Bu özellik,
çoğu zaman göz ardı edilir. Sadece kötülük eleştirilir, yasaklanır. Halbuki
hayat boşluk kabul etmez. Alternatif gösterilmeyince kötülüğün kaldırılması çok
zordur; bu zorluk aşılsa bile başka bir kötülük onun yerini alabilecektir.
Münker işleyen kimseleri, elindeki basit
oyuncakla oynayan çocuklara benzetmek mümkündür. Çocuk, çocukluk edip eline
kendisine zarar verecek bıçak alıp onunla oynamaya başladıysa, onu gören adam,
onu zorla almaya çalışır, ya da kızarak bağırıp çağırırsa, büyük ihtimalle çocuk
elindekini vermek istemez, vermemek için koşmaya başlar ve bıçağı bu usûlle
almaya çalışan kimse, istemeden de olsa çocuğa zarar verebilir. Böyle
yapmaktansa, çocuğun hoşlanacağı zararsız ve güzel bir şey, meselâ bir şeker
çocuğa gösterilirse, çocuk kendiliğinden elindeki bıçağı atacak ve şekere
koşacaktır. Dâvetçi de münker işleyen çocuk akıllı kimselere böyle
davranabilmeli ki, netice alabilsin ve kimse zarar görmesin. Yasaklardaki
câzibe, fıtrî bir câzip şeyle değiştirilmeli, önündeki engeller kaldırılan
fıtrat, güzeli seçip tercih edebilecektir. Tattırmak gerekiyor. Muhâtap; örnek
alınacak güzel yaşayışları, yapılması gerekenleri yapanları görmek istiyor,
tebliğcinin sözünün eri olmasını istiyor.
EMR-İ Bİ'L-MA'RÛF VE NEHY-İ ANİ'L-MÜNKER
- EMR-İ Bİ'L-MA'RÛF VE NEHY-İ ANİ'L-MÜNKER ..
- Emr-i Bi'l-Ma'rûf ve Nehy-i Ani'l-Münker; Anlam ve Mâhiyeti
- Ma'rûf Nedir? .
- Münker
- Din, Münkerleri Hoş Görmez
- Kur'ân-ı Kerim'de Emr-i Bi'l-Ma'ruf
- Hadis-i Şeriflerde Emr-i Bi'l-Ma'rûf
- Tebliğ .
- Tebliğ Görevi ve Tebliğ Metodu
- Sanat ve Tebliğ .
- Dâvet; Hakka Çağrı
- Dâvetin Alanı
- Dâvetin Metodu
- Dâî/Dâvetçi
- Vaaz .
- Nasihat
- Olumsuz Anlamıyla Nasihat
- Din Nasihattır
- İrşâd .
- Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib .
- Muhtesib .
- Sözü, İnsanları Allah'a Çağırmakla Güzelleştirebiliriz .
- Dâvet ve Tebliğ Usûlü .
- Sözlerin En Güzeli Olan Kitap'ta "En Güzel Söz" Diye Tanımlanan "Dâvet"in Usûlü
- Rasûlullah ve Güzel Söz
- Tebliğcinin Meslekleri a- Tebliğci, doktor olmalıdır.
- b- İtfaiyeci olmalıdır.
- c- Cankurtaran olmalıdır.
- d- Asker ve polis olmalıdır.
- e- Hoca, vâiz, müezzzin, hatip, öğretmen olmalıdır.